Bir tüketici daire alabilmek için özel bir bankadan 128 bin 500 CHF (İsviçre Frangı) bedelli konut kredi sözleşmesi imzaladı. Dövizde meydana gelen yükselme nedeniyle ödeme güçlüğü yaşayan tüketici, kredi sözleşme şartlarının yeniden uyarlanması ve Türk Lirası üzerinden ödenmesine karar verilmesini istedi. Bankanın reddettiği tüketici, talebini 3. Tüketici Mahkemesi'ne taşıdı. Davacı, yargılama sürecinde kredi borcunun tamamen ödendiğini, davanın konusuz kaldığını bildirdi. Davalı banka avukatı, sözleşmenin uyarlama şartlarının oluşmadığını savunarak davanın reddini istedi. Mahkeme, kredi borcunun tamamı ödendiğinden davanın konusuz kaldığından bahisle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verdi. Davanın açılmasına davalının sebebiyet verdiğinden bahisle de davalı aleyhine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedildi. Hüküm, davalı tarafından temyiz edildi.
Hukukta sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkelerinin kabul edildiğine dikkat çeken Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, sözleşmelerin bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanması gerektiğine hükmetti.
Kararda; ''Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum meydana getirir hale gelir.'' denildi.
"Tüketici dövizi tercih etmiştir"
Kararda, dövizle borçlanmayı tüketicinin tercih ettiğine vurgu yapıldı. Kararda şöyle denildi: ''Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği ortadadır. Ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgudur. Davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiştir. Buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, bununla birlikte, eldeki davanın, kredi sözleşmesinin üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra açılmış olması da nazara alındığında, sözleşmenin davacı tarafından benimsendiğinin kabulü gerekir. Bu nedenle belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yönden, kural olarak he dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki sebeplere ilişkin koşullara göre hükme bağlanır. Yargılama sırasında kredi borcunun tamamen ödenmiş olması davanın konusuz kaldığı anlamına gelmez. Hal böyle olunca, mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Temyiz olunan hükmün davalı yararına bozulmasına hükmedilmiştir.''.