Bilindiği gibi yaşlandıkça insanlar, iyice kırgınlaşıyor ve hassaslaşıyor. Daha duygusal, kırılgan ve titiz oluyorlar. Kendi yakın ve uzak çevreleri özellikle eskiden emek verdikleri yakından ilgilendikleri her an yardıma koştukları ve onların zor zamanlarında yanlarında bulunma, zaman verdikleri kişiler tarafından sık sık aranmak, sorulmak istiyorlar. Aranmayı, sorulmayı kim istemez? Ama yaşlı insanlar bunu diğer insanlardan daha çok arzu ediyorlar. Aranıp sorulmasa darılıyorlar, kırılıyorlar. Bazen kırgınlıkları uzun sürebiliyor ve küsebiliyorlar. Sonra tamir etmesi de uzun zaman alıyor. Yaşlıların gönlünü kırmamak için çok dikkat edip hassas davranmak gerekir. Bu sebeple onları sık sık aramalı ve gönülleri alınıp, varsa sağlık problemleriyle ilgilenmelidir. Bu zaten insanlığın gereğidir.
Yaşlılarımızla ilgili diğer husus da torunlarının mızmızlıklarına, yaramazlıklarına tahammül gösteremeyebilirler. Bilhassa dedelerin kafaları götürmeyebilir. Bilhassa dedeler bu konuda çok hassastır. Gençliğinde çok çile ve ıztırap çektiklerinden dolayı torunlarını çok sevmelerine rağmen onların azıcık gürültülerini çekemezler. Hemen yakınmaya, şikayet etmeye başlarlar. Bazen etrafın kalabalık ve gürültülü oluşundan rahatsız olurlar. Bazen de aşırı sessiz ve tenha oluşundan… Bazıları kendi başına kalmayı sever, bazıları kalabalıkla daha mutlu olur. Her birinin fıtrat, tabiat ve ihtiyaçları farklı farklıdır. Evlat ve torunlarda bu farklılıkları gözetmeli ve aile büyüklerinin ihtiyaçlarına göre tavır takınmalıdırlar.
Yaşlılarımızı aile dışına koyamayız. Onları bir başına yalnız yaşamaya mecbur bırakamayız. Unutmasın, onlar ailenin rahmet ve vesileleridir. Onlar bizim baş tacımızdır. Ailenin temel unsurlarıdır. Ebeveynler kendi ebeveynlerine saygı sevgi gösterip hürmet etsinler ki çocukları da kendilerine hürmet etsinler.