2015 yılına ilk adımı atalı bu gün 5. gün. Biz 2014 yılının son bir haftası ile 2015 in ilk bir haftasını bizi ÇOK SEVEN VE BİZE DAHA BÜYÜK İŞLER YAPMAMIZ İÇİN YALVARAN BAZI ŞAHSİYETLERİN yapmaya çalıştıkları ile geçirdik.
Elbette ki bu noktada sıkıntılar çektik. Köşe yazılarımızdan uzak kaldık. Ama bazıları der ki: Erol bey son günlerde çok sitemkarsın ne oldu".
Aslına bakarsanız olan bir şey yok. Bazıları yapmaya çalıştı ise de oyuna gelmedik. İlerleyen günlerde sizlerle paylaşacağız hepsini, her şeyi.
Ama sitem elbette ki var yok değil. Sitem nedenlerini çoğu biliyor ama son yıllarda tüm insanlarımızın gördüklerine değil de kendilerine dayatılanla yetinmeyi prensip edinmesi dışında.
Biz kimsenin arka bahçesi, el pençe divan duran esiri olmadık olmayacağız. Sitem yok, isyan yok. Sabır var sabır. Güzel günler gelecek.
Velhasıl beyler.
Son zamanlarda yaşananları sizlere aktarmaya hazırlanırken size II. Bâyezîd Hân zamanında , Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından Yahya baba rivayeti ile konuyu birazcık anlatayım. Anlayan zaten anlayacaktır:
Yahya baba II. Bâyezîd Hân zamanında , Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir. Arkadaşları hoşaf, kebap sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübarek işe girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız.
Pirinçleri salavat getire getire ayıklar, yağını tekbirlerle eritir. Tuzunu Besmele ile suyunu Fatihalarla salar. Zaman zaman gözünü yumar, enbiyayı, evliyayı aracı yapar, Allah'tan bereket arzular. Onun pilavı herkese yeter, hatta artar. Ancak o tek pirinç tanesine bile kıyamaz; artanı Tuna nehrine atar. Balıklar onun geleceği saati bilir, köprü başında toplanırlar.
Kilerci, bakar pilav artıyor; pirinci aşçıya az vermeye başlar. Ama Yahya Baba bir kere bile "Bu pirinç yeter mi?" demez. Kilerci şaşkındır. Her gün pirinç miktarını biraz daha kısar ama pilav azalmaz, aksine çoğalır. Yine herkes doyar, Tuna'nın balıkları bile nasibini alırlar. Kilerci, bunu izah edecek tek kelime bilir: "Bu bir keramet!" Çok dener ve emin olunca; Kilerci Pâdişaha çıkar,
"Bu Yahya Baba boş değil sultanım. Halbuki biz ona amele muamelesi yapıyoruz" der.
II. Bâyeziîd-i Velî gönül ehlidir ve aşçı ile tanışmak ister. Kilerci ile bir plan yaparlar. O gün Yahya Baba'ya çok az, hatta gülünç denilecek kadar az pirinç verilir. O her zamanki gibi okur, âlemlerin Rabbi'nden Halil İbrahim bereketi diler. Pilavı çok lezzetli olur, üstelik kazanlara sığmaz. Yahya Baba artanları yine yüklenir, Tuna'nın yolunu tutar.
Tam kepçeyi daldırıp balıklara atarken Padişah ortaya çıkar. "Ne oluyor bre der. Yoksa devlet malını israf mı edersin?"
Yahya Baba tutulur kalır. Ancak balıklar kafalarını sudan çıkarıp; "Ayıp olmuyor mu sultanım derler. Koca devletin artığını bize çok mu görüyorsun?"
Yahya Baba öylesine mahcup olur ki, anlatılamaz. Utancından secdeye kapanır, Allah'a sığınır. II. Bâyezîd-i Velî onun kalkmasını bekler, ama geçmiş ola....
Mübarek çoktan rûhunu teslim edip kavuşmuştur Rahmet-i Rahmana...
Kısacası yıllardır bizi yıkmak, gazetenin kapanması için yırtınmak, alavera- dalavera yapanlar, arkasında kim var, bu kadar ayakta nasıl kaldı diyenlere bu kıssadan hisse hikaye.
Beyim; "Parayla, iman, makamla, adamlık kimde onu bir Allah bilir. Her gün camiye gitmekle, cami açmakla, cami yaptırmakla, millete şeytani gülümsemelerle Allah indinde hesap vermeyeceğini hiç sanma...
Yazımı Mehmet Akif Ersoy'un dizeleri ile sona erdireyim:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
...
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
...
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...