Denizli: Denizli deyince aklımıza hemen horoz gelmesi boşuna değildir. Denizli’nin sembolü olan Denizli Horozu renk ve vücut yapısı, ahenkli uzun ve güzel ötüşleriyle, yerli bir ırk. Denize kıyısı bile olmadığı halde isminin Denizli ismi ise Orta Asya’dan buraya göçen Tengiz (Öz Türkçemizde deniz demek) bire bir olarak Tenguzlu kelimesinden zamanla değişmesinden oluşuyor. Denizli Pamuk Kalesi, Hadrianapolis Antik Kenti, geleneksel yerel dilleri ile olağanüstü bir şehrimiz.
Pamukkale Kaplıcalar ve mineralli kaynak sularınca zengin olan bölgenin en ikonik doğal oluşumudur. Unesco Dünya Kültür Mirası listesindeki Pamukkale travertenleri öyle özel bir yer ki sözler anlatmaya yetmez. Hierapolis antik kenti Pamukkale travertenlerinin hemen arka tarafında bulunan antik bir Frigya kenti. Tam kuruluş tarihi belirsiz olsa da M.Ö 2. Yüzyılda Bergama krallığı zamanında 2. Eumenes tarafından kurulduğu, isminin ise Yunan mitolojisine göre Bergama’nın kurucusu sayılan Telephos’un karısı amazonlar kraliçesi Hiero’dan geldiği tahmin ediliyor. Antik Havuz ise “Klepotra Havuzu” lakaplı 23 yüzyıllık bir havuz. Yani iki Bin üç yüz yıl. Eski zamanlarda meydana gelen bir deprem şehrin ortasında bir çukur açınca, şehrin güzelim sütunlarında tutmuş içine savurmuş, özgür kalan termal sular da içini doldurunca bu antik havuz oluşmuş. Hikayesi bile vay dedirtiyor. Denizli yemekleri ise başka bir efsane; Denizli kebabı, tandır, keşkek, kuru patlıcan dolması, yanık yoğurt, kale biberi… Hepsi Denizli’nin yemekleri arasında ama benim favori yemeğim Denizli kebabı. Denizli kebabını kısaca anlatacak olursam; Kuzular fırında 4 saat pişiyor, sonra pide, domates, biber ve soğan ile servis ediliyor. Sipariş verirken pide yağlı mı yağsız mı olsun diye soruyorlar ve elle yeniliyor. Denizli’nin kale ilçesinde yetiştirilen kale biberi , kurtularak kışlık yiyecekler arasında yerini alıyor. Sözün özü Denizli gerek tabiatı, gerek tarihi ve gerekse lezzetleri ile muhteşem bir kent.
Gelecek sayı görüşmek ümidiyle…