OMÜ Gençlik Topluluğunun organize ettiği, moderatörlüğünü Topluluk Başkanı Ertan Atasayar’ın yaptığı online (çevrim içi) sohbete; Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç, Gençlik Topluluğu Akademik Danışmanı ve aynı zamanda Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik – Cam Bölümü Başkanı Doç. Dr. Tamer Aslan, Topluluk üyesi ve diğer OMÜ’lü öğrenciler katıldı.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu ve aynı zamanda akademik kariyer geçmişine sahip olan Meclis Başkanı Şentop, online platformundaki söyleşisinde; akademik hayattan milletvekilliği ve Meclis Başkanlığına uzanan yolda yaşadıklarını, dünyayı ve ülkemizi saran korona virüs salgını karşısında Meclis’in çalışmalarını, Türkiye’nin gelecek vizyonunu, aile hayatından kesitleri, bir siyasetçi ve akademisyen olarak gençlere yönelik tavsiyelerini paylaştı.
Sohbetin başında akademik hayata neden yöneldiğinden bahseden Başkan Şentop, akademiyi Türkiye’de siyasi hayata faydası olacak bir birikim oluşturmak amacıyla tercih ettiğini belirterek “Bu anlamda hukuki bilgi ve donanımımı, ileride siyasete katkı sağlayacak bir bakışla elde ettiğimi söyleyebilirim. Bu noktada siyaseti ve akademik hayatı birbirine entegre etmenin ve bu kavramların birbirinden beslenmesi için çaba göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Dünyada TBMM gibi bir bağımsızlık savaşını yöneten başka bir meclis yoktur”
Topluluk Başkanı Ertan Atasayar’ın; TBMM’nin kuruluşunun 100. yılında Meclis Başkanı olarak görev yapmasının kendisinde uyandırdığı duygulara dair sorusunu Meclis Başkanı Şentop şu şekilde cevapladı: “TBMM’nin Başkanı olmak başlı başına çok şerefli bir görev. TBMM’yi biricik ve özel kılan özellikleri var, bunların en başında ise İstiklal Savaşı’nı Meclisin yönetmiş olmasıdır. Dünyada bu şekilde bir bağımsızlık savaşını koordine eden ve yürüten başka bir meclis yoktur. Yine dünyada TBMM dışında bütün parlamentoları devletler kurmuştur ama bizim meclisimiz, devlet kuran bir meclistir. Dolayısıyla böylesine özel bir meclise 100. yılda başkanlık etmek tabii ki ayrıca onur verici.”
TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un söyleşiye katılımının kendilerini ziyadesiyle memnun ettiğini belirten Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç de salgın sürecini teknolojinin sunmuş olduğu imkânlarla zaman ve mesai açısından kayıpsız olarak geçirdiklerini hatta bazı kazanımlar elde ettiklerini ifade etti. Rektör Bilgiç, salgın sonrası dönemde de bu teknolojilerden olabildiğince faydalanmayı istediklerini de sözlerine ekledi.
“Meclis genel kurul toplantılarının dijital yöntemle değil, geleneksel usullerle yapılması gerektiği kanaatindeyim”
Söyleşide Rektör Bilgiç dijital teknolojinin sağladığı kolaylıkların TBMM’ye olan yansımalarının neler olduğuna ve dijital toplantıların Meclis’te de yapılabilme ihtimaline ilişkin merakını dile getirirken, TBMM Başkanı Şentop bu hususlara dair düşünce ve değerlendirmelerini şu sözlerle paylaştı: “Bütün dünyada böyle bir tablo ortaya çıktı ve gerek hukuki gerekse teknik altyapıyla ilgili çalışmalar da sürdürülüyor. TBMM’nin de dijital toplantılar için teknik altyapısı müsait ancak şu an hukuki altyapı buna uygun değil. Ben Meclis’te genel kurul çalışmalarının çok zaruri olmadığı takdirde bugün olduğu gibi yani geleneksel usullerle yapılması gerektiği kanaatindeyim zira oranın ayrı bir havası var. Bu havanın yürütülen çalışmalara verdiği ayrı bir katkı ve istikamet var. Buna karşılık komisyon toplantılarıyla ilgili zaman zaman bu tür yöntemler kullanılabilir ki bunun özellikle de zaman tasarrufu bakımından ciddi faydaları olabilir.”
“2020 yılı yeni paradigmaların ortaya çıkacağını gösteriyor”
TBMM Başkanı Şentop, Gençlik Topluluğu Akademik Danışmanı Doç. Dr. Tamer Aslan’ın; yaşanan çağda sürekli tartışılan “yeni dünya düzeni”, İstanbul’un fethi münasebetiyle Ayasofya’da Fetih suresinin okunmasına Yunanistan’ın tepki göstermesi ve 100. yılını dolduracak olan Lozan Antlaşması”nın içinde bulunulan dönem itibarıyla gündeme gelip gelmeyeceği hakkındaki sorularını ise şu sözlerle değerlendirdi: “Yaşadığımız çağ itibarıyla tarihin akışının hızlandığı önemli kavşak noktalarından geçiyoruz ve bunun çok önemli sonuçları olacak. 2020 yılı; aslında 20. yüzyıla dair başta sağlık olmak üzere siyaset, hukuk, uluslararası ilişkiler gibi birçok alanda paradigmaların (değerler bütünü) sona erdiğinin ve yeni paradigmaların ortaya çıkacağının âdeta işaret fişeği gibi. Bazı insanlar eski paradigmaları kullanarak bugünün olaylarını anlamaya ve yorumlamaya çalışıyorlar. Bu süreçte bütün toplumlarda işi itiraz etmek olan gruplar olacaktır, ülkemizde de bu gelişmelere ‘istemeyiz’ refleksiyle karşı duranlar var. Alt yapı yatırımları olan köprülere, hastanelere, havaalanlarına kısacası her şeye karşı çıkan ve tamamen itiraz üzerine kurulu bir anlayış var. Bunların bir kısmı da daha çok aşağılık kompleksi içinde; kendi tarihinden, milletinin inancından, değerlerinden rahatsızlık duyuyor maalesef. Hâlbuki Avrupa ya da Amerika’ya gittiğinizde de görüyorsunuz, gelişmişlik ve kalkınma ile insanların inançları, ahlakları ve dünya görüşleri arasında doğrudan bir ilişki yok. Sadece farklı yöntemlerle o noktaya ulaşmışlar. Burada bu milletin değerleri ve geçmişiyle ilgili olarak yanlış bir telakkiden dolayı bazı insanların aşağılık kompleksine kapıldıklarını ve bu durumun birçok şeye sirayet ettiğini görüyoruz. Yani bu milletin değerlerine karşı bir itiraz var. Bu insanlar, Ayasofya ile ilgili farklı bir karar verirsek başta Yunanistan olmak üzere Avrupa ve diğer ülkeler bize tavır alırlar diye korkuyorlar. Ayasofya konusu böyle değerlendirilmeli. Burada önemli olan devlet ve millet bütünleşmesidir ve ülkemizde de milletimizin kahir ekseriyeti dediğimiz kesimine bakmak lazım. Çünkü sözünü ettiğimiz bu her şeye itiraz eden insanlar toplumun marjinal kesimini temsil ediyor. Lozan konusuna gelirsek; Lozan Antlaşması öncelikle süreli bir antlaşma değil. O günün şartlarına göre imzalanmış süreye tabi olmayan bir antlaşmadır. İsmet İnönü, Lozan’la ilgili vermiş olduğu bir röportajda ‘Türkiye’ye 100 yıl kazandırdık’ diyor. Burada İsmet İnönü bana göre muhtemelen ‘Lozan’da bugünün dünya şartları içerisinde elde edebildiğimiz budur. Bu koşullar 100 yıl sonra değişebilir’ demek istemiştir. Dolayısıyla da İnönü, isabetli bir değerlendirme yapmıştır çünkü bahsettiğimiz gibi içinde bulunduğumuz dönemde şartlar değişmeye başlamıştır. Yani 21. yüzyılın başında yeni bir dünyanın kurulacağının ipuçlarını görüyoruz. Bu durum da Türkiye’nin daha etkili, sonuç alıcı, farklı siyasetler üretmesini gerektirecektir.”
“Türkiye ‘büyük’ oynuyor”
Meclis Başkanı Şentop, Doç. Dr. Aslan’ın Türkiye’nin 2023 vizyonu hakkındaki sorusunu da “Dinamik bir süreçten geçiyoruz, değişen şartlar ve parametrelere dikkat etmek gerekiyor. Bu parametrelerden en önemlisi de nüfus. Bir ülkenin genç ve nitelikli bir nüfusa sahip olması çok önemli bir avantaj teşkil ediyor ve Türkiye, Avrupa’ya kıyasla genç bir nüfusu barındırıyor. Ayrıca bu genç nüfusu kalifiye hâle getirmek için de büyük çaba sarf ediyor. Eskiden bir ülkenin büyüklüğü için ekonomik durum, askerî güç gibi kriterlere bakılırdı ama bu salgın gösterdi ki bu süreçte ekonomi yahut silah gücü kadar sağlık güvenliği de ön plana çıktı. Örneğin Amerika’da sağlık güvencesinin çok iyi işlemediğini gördük, bu durum paraları olmadığı için değil, devlet-vatandaş ilişkisine bakış ve insanla alakalı mantalite açısından ortaya çıktı. Yani sosyal güvenlik sisteminin tamamen paraya endeksli olmasından kaynaklandı. Ülkemiz ise yapmış olduğu sağlık altyapısı yatırımları sayesinde çok büyük başarı gösterdi. Saydığım bu kriterlerden biri de ülkelerin tesir gücü. Ülkemizin bu anlamda etki gücü çok yüksek, bu durum bir taraftan tarihî bir boyut, nitelik taşırken, diğer yandan günümüze özgü yönlere sahip. Ülkemiz, Cumhurbaşkanımızın önderliğinde insani bir dış politika yürütüyor ve ahlaki esaslara dayanan bir yaklaşımı sergiliyor. Kızılay, TİKA ve benzeri kurumlarımızın yurt dışındaki faaliyetleri dikkat çekiyor. Gittiğimiz ülkelerde de bu faaliyetlerin yansımalarına şahit oluyoruz. Türkiye’nin, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere miadı dolmuş mevcut dünya düzenine yönettiği itirazlar birçok bakımdan ülkemizi etki gücünün gösterir hâle geldi. Bundan ötürü Türkiye’nin tezleri merak ediliyor, dinleniyor ve ilgi çekiyor. Yapılan çalışmalarda da fütüristler (gelecek bilimciler), Türkiye’nin uluslararası siyasette 50 yahut 100 yıl sonra dünyada ilk 5 ülke arasında yer alacağını söylüyor. Biz bu anlamda Türkiye’nin geleceğinin çok daha parlak olacağına inanıyoruz zira Türkiye büyük oynuyor” şeklinde cevapladı.
“Gençler Ali Fuad Başgil’in ‘Gençlerle Baş Başa’ kitabını mutlaka okumalı”
Sohbetin sonlarına doğru gençlere hayata dair fikirlerini aktaran Başkan Şentop yapılan işi sevmenin ve o işe yoğunlaşmanın çok önemli olduğunun altını çizdi. Gençlere tavsiye ve telkinlerde bulunan Meclis Başkanı Şentop, hukukçu ve siyaset adamı Ali Fuad Başgil’in çok önemli bir rol model olduğunu vurgulayarak “Samsun’un çok kıymetli evladı, rahmetli Ordinaryüs Profesör Ali Fuad Başgil Hocamız, hakikaten çok değerli bir anayasa hukukçusudur, modern anlamda bu alanın kurucularından sayılır. Onun bütün kitapları değerli, özellikle de ‘Gençlerle Baş Başa’ kitabı genel fayda bakımından üst sıralarda. Bu önemli kitabı gençlerimizin mutlaka okuması lazım. Benim hayatımda başarı olarak nitelendirilebilecek şeyler varsa bunların önemli kısmını Hocamızın bu kitabına borçlu olduğumu söyleyebilirim. Gençlerimiz, çalışmanın başarıyı sürekli hâle getirdiğini idrak etmeli yani disiplinle çalışmalı, elinden gelenin en iyisini yapmalı ve iyi örnekleri takip etmeliler” sözlerine yer verdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.