Açıklamanın tam metni;
Bilindiği üzere son günlerde yaşanan hadiseler Türk Milletini derinden üzmüş ve tarifi mümkün olmayan acılar yaşatmıştır. Hal-i hazırda hem içeriden hem dışarıdan besleme ve bir terör belası var iken hükümetin ”sıfır sorun “ sözleriyle pekiştirmeye çalıştığı dış politika siyaseti de iflas etmiş durumdadır. Türk tarihi tarihten bu güne hiçbir Millete ne boyun eğmiş ne de zulmetmiştir. İnancımızın ve töremizin gereği her zaman mazlum milletin yanında yer alan Türk Milleti bugün komşumuz Suriye de yaşananları da asla tasvip edecek durumda değildir. Hele hele düşman bir tavırla Suriye’nin bir tür keşif uçağını vurmasını kabul edilebilir olması mümkün değildir. Akıbeti meçhul pilotlarımız hala yüreklerde kaynayan bir yaradır. Acılı anne, baba ve kardeşler yitirdikleri umutlarıyla günlerdir hasret, gözyaşı ve üzüntüleriyle uyku nedir bilmeden bir sonuç beklemekte aynı emperyalist devletlerin oyununa gelmemek için endişeyle gelişmeleri yakından talip etmektedir yine de her ne şekilde olursa olsun sağ duyudan vazgeçilmeden uluslar arası hukuki zemin işletmeli Türk Milleti ve Türk devletinin huzuru için her şey yapılmalı sonucunu emperyalist ülkelerin menfaatine ancak hareket tarzından vazgeçilmelidir Ancak; izlenen dış politikanın ve bugüne nasıl geldiğinin de sorgulaması gerekir. Dün el ele kol kola bir siyasetten öte neredeyse akraba ilişkileri gibi samimi pozlar verenler ne oldu da bu hale geldiler? Dün aile saadetleri için özel uçak tahsis edenler bugünde düşman oldular? Bu düşmanlığın altında yatan geçek acaba İsrail’i büyük bir tehditten korunmak amacıyla sahneye konmuş, ABD ve İngilizlerin yaşanılan coğrafyalı hayata geçirmek istedikleri Bob’un bir parçası mıdır? Bu oyunda tarihten gelen düşmanlıkların üstünü örterek gerçekleştirilmesi muhtemel biçilmiş bir kefen var mıdır?..
Bugün izlenen politika Suriye’de bir iç savaşı engellemeye mi yoksa hızlandırmaya mı hizmet etmektedir? Kaldı ki; Suriye de iç iç savaş çıkması durumunda, etnik bölünmenin hız kazanacağı bu durundan en fazla zarar görecek ülkenin Türk Devleti’ni bölmeye yönelik dâhili ve harici unsurların güç kazanacağı göz ardı edilmemelidir. Geçmişte PKK terör yuvası haline gelen bu coğrafya iç karışıklıkla birlikte daha da fazladan hastane tutum sayesinde yeniden Türk Milleti’nin birlik ve beraberliğine kasteden unsurlara ev sahipliği yapacak konuma gelecektir. Halep, Hamama ve Humus ‘un savaş neticesinde bölünmesi isteği, 850 km. Uzunluğundaki sınır sınır boyumuzda yeni kandillerin meydana getirileceği gün ortadadır.
Ayrıca unutulmamalıdır ki; Suriye’de bir iç savaş çıktığı zaman yüz binlerce insan Türkiye ye sığınmak isteyebilir. Bu durumdan Türkiye hem maden hem manen oluşacak zararını iyi tahlil etmelidir. Fakat tüm gelişmelerin ışığında asıl Türk Milletinin üzen sayın Başkan’ın askeri angajmanın değiştiğini ifade ederek kritik alarm seviyesi uygulamasını devreye soktuğunu ilan etmesidir. Bu kritik alarm seviyesinin; ülkemize her türlü saldırı ve tehditte bulunan kahpe PKK çetelerinin Kuzey Irak’tan yaptıkları aldırdılar karşısında düşmanca tavırlarını sergilemekten kaçınmayan ve fırsat buldukça da açıkça ifade ederek Terör örgütü PKK’ya sahip çıkan aşiret reislerine karşı neden hiç uygulanmadığıdır? Oysa esas tehdit gün gibi aşikârdır. Tehdit edenler belli ettirenler belli, yardım ve yataklık edenler bellidir. Daha dün “Dağlıca Karakolu “PKK militanlarınca haince saldırıya uğramış ,8 vatan evladı şehit düşmüştür. Halen gün geçmiyor ki şehit vermediğimiz ne bir gün ne bir an mevcuttur .20003’den bugüne kadar toprağa düşen 1024, dahili yıkım projesinin hayata geçirdiği 01 Ağustos 2009 tarihinden bugüne kadar geçen sürede 374 şehit verildiği unutulmaktadır. İki yıl önce analar ağlamasın diyerek manevi istismarcılıkta sınır tanımayanlar, sadece BİR YIL içerisinde dualarda uğurlanan 188 şehidimizi yerde kalan kanına odaklanmalıdır. Bu kapsamda Kandil ‘deki inlerde yaşamasına devam eden PKK’nın sindiği ve saklandığı adres belli bir ortada iken; bu tehdidi ortadan kaldırmak Türk Milleti’nin bu hükümetten beklediği en büyük hassasiyet olacaktır. Vatan topraklarını beklerken, ülkemizin bekası, milli varlığımızın devamı için görev yaparken PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen evlatlarımızın hesabını sormak, terör örgütüne ve yandaşlarına akıttıkları bunca kanın bedelini ödetmek hükümetin namus borcudur. Kim bu topraklarımızı kirletmeye, sınır ötesinden hareketle bağrımızı yakmaya cüret ediyorsa; bunları üredikleri yerde, mesken tuttukları alanda imha etmek; Türk milletini şeref ve onur meselesidir. Bu konuda milletimizin ve biz TÜRKAV’lıların da müsamahası olmayacak, topu taca atarak uyuşuklukla gösterenlere toleransı bulunmayacaktır. “Silahlıların ağır, sayılarının fazla “ beyanlarıyla kahpelere reklam ve övünme fırsatı verenler yangının gittikçe büyüdüğünü görmeli ve Kandil’de tufan gibi esecek cesaret ve iradeyi bir an önce göstermelidirler. Milli mutabakat ve güç birliğinin sağlanması hususunda gerekenleri yapmak, somut adımlar atmak, milli sorumlulukların hakkını vermek yerine Türk Milleti’nin acısını; içerikten yoksun demeçlere bastırmayı düşünmek sadece günü geçiştirmeyi istemek anlamına gelmektir. Sonuç olarak TÜRKAV’ın yurt genelinde edindiği intibalar ışığında Türk Milleti’nin mevcut hükümetten beklediği; ”emperyalist güçlerin horoz döğüşü oyununda horozluğa talip olmaktan öteye geçmeyen ve Türk Milleti’nin hayrına olmayan tutum ve davranışlardan bir önce vaz geçerek Türk Milleti’nin ve Türk Devletinin istikbal ve istiklalini garanti altına alacak, vatanın bölünmez bütünlüğünü tesis edecek, terör belasından en kısa zamanda kurtulacak her türlü mücadelenin zaman geçirmeden hayata geçirerek “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Dil, Tek Bayrak, Tek Vatan ”ülküsünü gerçekleştirmek için gereğini yapmasıdır.” Bilinmelidir ki, Türk Milliyetçisi Kamu çalışanları asla tavizden yana değildir. Mücadelemiz her zaman her yerde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.