24 Mayıs 2014 tarihinde Gökçeada’nın kuzeybatısında 6.5 büyüklüğünde depremin Kuzey Anadolu fay zonunun Ege Denizi içerisinde yer alan bir segmenti üzerinde geliştiğini belirten JMO Samsun Şube Başkanı Gül Yüzüncü Yılmaz, “İstanbul, Çanakkale, Balıkesir, Tekirdağ, Edirne ve İzmir dahil Kuzeybatı Ege ve Marmara bölgesinde yer alan illerimizde paniğe neden olan deprem, Çanakkale ve Gökçeada başta olmak üzere bölgede özellikle alüvyal zemin birimleri üzerinde kurulu yerleşim birimlerinde bazı yapısal hasarlara ve bazı vatandaşlarımızın yaralanmasına neden olmuştur. 2012 yılında MTA Genel Müdürlüğü tarafından karasal alanlara ilişkin olarak yapılan çalışma sonucu hazırlanan diri fay haritasına göre ülkemizde 5.5 ve daha büyük deprem üretecek boyutta 485 adet fay segmenti veya fay zonunun yer aldığı bilinmektedir. Gelinen noktada, ülkemiz depremsellik gerçekliği ana hatlarıyla ortaya çıkartılmıştır. Birçok yerleşim birimimizin fay hattı veya fay zonlarının üzerinde, kenarında veya etki alanı içerisinde yer aldığı da bilinmektedir. Ülkemizde meydana gelen depremler ve bugüne kadar yapılan tüm araştırmalar, afet zararlarının önemli ölçüde denetimsizlikten kaynaklandığını ve doğa olaylarının afete dönüşmesinin en önemli nedenlerinden birinin de "Yapı Üretim-Denetim Sistemi" olduğunu göstermektedir” dedi.
Son depremde meydana gelen hasarların ilk belirlemelere göre yer altı suyunun yüksek olduğu, gevşek alüvyal zeminler üzerine kurulmuş olan yerleşim birimlerinde meydana geldiğini belirten Yılmaz, “Sağlıklı ve güvenli kentleşmeler için jeolojik verilere göre doğru yer seçiminden başlayarak, yapı üretim ve denetim süreçleri rantın değil bilimin ve mühendisliğin yol göstericiliğinde yürütülmelidir. Geçmişte yaşadığımız depremlerin yol açtığı can ve mal kayıpları, planlama, yapı üretim ve denetim sisteminin ne derece yetersiz ve sorunu çözmekten uzak olduğunu göstermiştir. Bu aşamada, her yönüyle etkin ve güvenli bir planlama, yapı üretim ve denetim sisteminin doğru tanımlar üzerinden yeniden kurulması kaçınılmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Ülkemizde meydana gelen depremlerin yol açtığı afet zararlarının, önemli ölçüde yanlış yer seçiminden ve binanın üzerine oturduğu zeminle ilişkisinden kaynaklandığı bilinmesine rağmen, binanın oturacağı zeminin özelliklerini ortaya koyan jeolojik-jeoteknik etüt çalışmalarının ‘yapı denetim sisteminin’ dışında tutularak projeler ekinde sunulan önemsiz belgeler haline dönüştürülmüş olması yapı güvenliğinde ciddi bir zafiyet oluşturmuştur. Yapı denetim sistemi uygulamada olduğu gibi sadece ‘bina inşasının denetimi’ ile sınırlı kalmamalı, gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi, arsanın imar parseline dönüştüğü aşamadan başlamak üzere ‘etüt-proje ile etüt-projeye uygun yapı üretim’ süreçlerini de denetleyecek bir kapsama kavuşturulmalıdır. Binanın statik projesine veri sağlayan zemin ve temel etütleri de yapı denetim sistemi içine alınmalı, Yapı Denetim Kanunu ve ilgili mevzuat bu kapsamda revize edilmelidir” diye konuştu.
Deprem nedeniyle meydana gelen yaralanmaların hemen hemen tamamının panik nedeniyle meydana gelmiş olmasının afet eğitimlerinin yetersizliğinden kaynaklandığının altını çizen Yılmaz, “Afet eğitimleri mutlaka jeoloji mühendislerinin desteği ve katkısını da alarak eğitimi alanlarda davranış değişikliği sağlayacak seviyeye getirilmesi gerekir. Samsun genelinde ise özellikle birçok yerde olduğu gibi alüvyon zeminlerdeki yapılaşmalarda zemin özellikleri dikkate alınarak önlemler alınmalıdır. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, meslektaşlarımızın yanı sıra halk arasında da kabul ve destek gören öneri ve taleplerin gerçekleştirilmesinin yaşamsal önemde olduğunu vurguluyor ve bir kez daha ifade ediyoruz ki, doğa olaylarının afete dönüşmesi ‘kader’ değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir” şeklinde konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.