İnternetin 'çığırtkan' medyası
Hiç merak ettiniz mi? Çığırtkan ne demektir? Mesela Çığırtkan kuşları vardır.
Bunlar, " Ötüşüyle kendi türünden olan kuşların çevresine toplanması için avcıların yararlandığı kuşlardır."
Bir de Osmanlı döneminde çığırtkanlar vardı, bilir misiniz bilmem...
Onların işi gücü doğru veya yalan olduğuna aldırış etmeden halkın içine girer başlarlar bağırmaya, gündem neyse ballandıra ballandıra bağırıp, çağırıp insanlara seslerini duyururdular.
O nedenle milletin canı bu çığırtkanlardan o kadar yanmıştı ki halk günümüzde de artık ”Çığırtkanlara İtibar etmeyiniz“ deyip duruyor. Bu sözün doğruluğunu bir kez daha anlıyoruz.
Günümüz sözüm ona yazılı medyayı bitirip, internet haberciliğine yelken açmak en büyük hedef.
İnternet yani yapay görsel medyacılık adeta derya oldu. İnsanlarımız küçüklü, büyüklü bu derya içinde boğuluyor. Hepimiz görüyoruz ama afyon yutmuş, uyuşturulmuşçasına tepki veremiyoruz.
Akşama kadar aile bireyleri okulda, işinde, evinde ayrı kalıyor, akşam evde bu defada içimizi kemiren internet belası ile ayrıyız. İki ayrı ülke, iki ayrı dünya gidi aileler...
Eskiden öylemiydi? Haberleri gazeteden veya bir kaç televizyondan öğrenir, sonra öğrenci dersine çalışır, aile gündüz çektiği sıkıntısını eşine, babasına, anasına anlatırdı. Böylece dertler paylaşılırdı.
Bugün İnternet var. Aile kimin umurunda, kimin umurunda dertleşme...
Yazılı gazeteler de bitirilmeye çalışılıyor. Televizyonlar evlilik programlarının dışında bir de aile kültürünü yok eden programlar. Kimin umurunda şehit haberleri...
Ülkede dertler, ayyuka çıkmış. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bir bardak su dökecek kimse kalmadı nerdeyse. Suçlu kim? İnternet öyle mi? Hayır. Suçlu işin aslı yine biziz, hiç haberimiz yok.
Bütün bunların yanın da İnternet sitelerinin haberleri, daha doğrusu "haber görünümlü ışıltılı yazılarını" okutmak için sınır tanımıyor.
Artık bunlar hepimizin bildiği tatsız bir gerçek. Haber siteleri arasındaki çekişme üslup veya doğrular- yanlışlar- yalanlar kimin umurunda. Sitesini ayakta tutmak için en azılı suçlu bile melek gibi gösterilebilir mantığı aldı başını gidiyor. Cinsel objeleri hiç saymıyorum. Örf, adet, gelenek, görenek hepsi hikaye, hepsi teferruat oldu. Mesele yalnızca para gelsin mantığı...
Habercilik maddiyata dökülünce, üstüne de internet medyasının çok aşırı giderinin de olmaması nedeniyle en ucuz ve en rahat insanları karalama, eleştirme aracı. İşine gelmediği veya birileri istediği anda haber dediğin yazıyı sil gitsin. Gazete öyle mi? Yazdığın asırlarca kalır. Yeter ki saklamasını bil.
O nedenle "söz uçar, yazı kalır" diye boşa dememiş atalarımız. Kimin umurunda kim yanıp yıkılmış.
Son günlerde iyi izleyin. Bazı sözüm ona gazeteci kisvesine bürünmüş asalaklar, habire birilerine yağdanlık olmuş. Aklı sıra habercilik yapıyorlarmış. Parayı veren suçlu da olsa onu yere göğe sığdırmayıp meslektaşına bile ihanet etme noktasına gelmiş kimliksiz kişiliklerle dolup taşmış.
Böylesi bir internet medyasının bir süre sonra rayına oturacağını ve yarışın daha kurallı hale geleceğini düşünenler, yanılıyorsunuz.
Gazetecilik ve etik kurallar açısından yaşadığımız süreci haklı gösterebilecek bir "gerekçe" bulmak artık imkansız.
Asıl vahimi, kimsenin gazetecilik yapmaya hiç mi hiç niyeti yok. Bunun yolunun yalandan, abartıdan okuyucuya aleni yalan yanlış bilgi vermekten geçiyor olması. İnternet sitelerinin çoğunun yöneticilerinde aile, doğru haber sözcükleri kimlikleri ile alakasızlığından ve uyuşmamasından kaynaklı.
Bu konudaki eleştirileri ise yüzsüzce, "İnsanlar beğenip okuyor" diyerek geçiştirmeye çalışıyorlar.
Ne yazık ki, "tık ve çıkar yarışın da habercilik düzeyi o kadar düştü ki, seviyesi "Parıltılı manşetler!" seviyesizliğine indirilmesi onlar için büyük bir başarı.
Bunlar bir de üstüne üstlük kendi çabaları ile hazırladıkları haberleriyle bile yapmıyorlar. Ajansların ve resmi gazetelerin haberlerini alıp cilalayıp, renklendirip, dikkat çeken cümlelerle yapıyorlar bu pis işlerini...
"Şaşıracaksınız?, İnanamayacaksınız, böylesini görmediniz ve görenler gözlerine inanamadı" manşetleri ile neredeyse her 4-5 haberde bir karşılaştığımız basmakalıp, yaratıcılık içermeyen manşetler.
"Şok", "büyük şok" ve "şok iddia" içi boş başlıklar arasında en popüler olanlardan. İşin acı tarafı, Türkiye'de internet gazeteciliğinin geldiği noktada en fazla 25-30 kelime ya da basmakalıp ifadeyle sözde- gazetecilik yapılıyor. Başarılı olamayanlar bir iki ayda silinip gidiyor. Verdiği zarar yazılı basına yetiyor. Yıllarca silinemiyor o kara lekeler.İşini layığı ile yapanları tenzih ediyorum...
Kısacası;
Medya çığırtkanları işi öylesine azdırdı ki!. Haber ve gazeteciliğin cılkını çıkarttılar.
Evine adam gibi dürüst habercilik yapan, tarafsız, doğru haberleri ile okuyucusunu bilgilendiren güzel insanları da töhmet ve zan altında bırakıyorlar. Hatta tehdit edilmelerine dahi neden oluyorlar.
Bunların nedenleri olarak ise sözüm ona iş adamı, siyasetçi ve bazı kirli işlere bulaşan bürokrat desteği ve yardımı ile yaptıkları da düşünülmemesi kaçınılmaz.
Nedenler hep aynı. Makam, koltuk ve zenginlikler bizim olsun düşüncesi. Gerisi hikaye.
Hatta bunları yapanların sloganları da net: "Söz konusu vatansa gerisi teferruat" muhabbeti. Ama görüyoruz ki onların teferruatları makam, koltuk, para, şan şöhret ve elbette ki VATAN olmuş...
Bunların doğru yanı kalmamış. Kendilerini de bu habercilikle alakası olmayan çığırtkanlarına yaptırıyorlar. Bu tür yalaka gazeteciliği pazarcıların yanı sıra çığırtkan kuşlar bile düşünemez.
En kısa sürede 'su akar yoluna bulur' düşünce ümidiyle...
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.