Remzi ÖZKAN: Erdem Hocam okurlarımız için kendinizi tanıtır mısınız? Erdem KAYA kimdir?
Erdem KAYA: 1968 yılında Tokat Niksar Özalan (Olukalan) köyünde dünyaya geldim. Dört çocuklu memur bir babanın emekçi bir annenin en büyük oğluyum. Nüfusa iki yaş büyük yazıldığım için hayata da iki yaş erken başlamış oldum. Çocukluğum köyüm ve İstanbul arasında geçti. İlkokulda öyle oldu, ilkokulu İstanbul ve köyümde okudum. 79- 80 yıllarında yaşanan sağ sol çatışmalarından dolayı ne yazık ki ortaokula devam edemedim.
2 çocuk babası 3 torun dedesiyim. Özel bir sektörde çalışıyorum. 1993 yılından bu zamana kadar birçok sivil toplum kuruluşunda yöneticilik başkanlık görevlerinde bulundum. Yazar ve Şair dostlarla kurmuş olduğumuz Kalemin Güzü Platformunda Eş Başkan olarak görev yaptım. Otuz yılı aşkın süredir tiyatro ile ilgileniyorum. Birçok kurum ve kuruluşta tiyatro eğitmenliği yaptım, oyunlar sergiledim. 2017 yılında kurduğum ve başkanlığını yürüttüğüm Erdem Kültür Sanat Topluluğu Eğitim ve Gelişim Derneği (EKST) de sanatsal çalışmalarıma ve Tiyatro kurslarına, provalarına burada devam ediyorum. Oyunlarımı kendim yazıp yönetiyor, aynı zamanda oyuncu olarak da sahne alıyorum. Oyun, Şiir derken ilk kitabımı “Tahta Araba” ile 2008 yılında edebiyat dünyasına da adım atmış oldum. Daha sonra çıkarmış olduğum “Sevgiye Ceza” “Üşüyen Düşler” “Melekler Şahit Olsun” Romanlarım ile edebiyat yolculuğuna devam ediyorum.
R.Özkan :Hocam sorularımıza geçmeden, Erdem Kaya nasıl birisi desem?
E.Kaya : Erdem KAYA; Vatanını, Bayrağını seven, gönülden bağlı olan, bu vatanın ancak üreterek kurtulacağını daha iyi yerlere geleceğini düşünen, memleket sevdalısı, ailesiyle özellikle torunlarıyla vakit geçirmeye bayılan, gerek Tiyatroda gerekse Edebiyat alanında sürekli üretmeyi seven, gençlere örnek olmayı ilke edinen birisidir.
R.Özkan: Sizi kısaca tanıdıktan sonra sorularımıza geçelim o zaman. Hocam sizi kitaplarınızla tanıdım fakat daha sonra sizi tanıdıkça çok yönlü bir sanatçı olduğunuzu gördüm, birçok genci sanatla tanıştırdığınızı öğrendim. Peki, Hocam sanat hayatına nasıl adım attınız?
E.Kaya : Sanatsal çalışmalarıma ilk önce kendi köyüm Niksar Özalan Derneği gençleriyle başladım. Ve bu gençlerle birlikte uzun yıllar sanatsal çalışmalar yaptık, oyunlar sahneledik. İlk tiyatro grubumu köyümün gençleriyle kurdum, ilk oyunumu onlar için yazıp, onlarla sergiledim. Halkın beğenisini alınca, onların yönlendirmesiyle çalışmalarıma hız verdim.
R.Özkan: Bu zorlu süreçte kimlerden, hangi kurumlardan eğitim aldınız?
E.Kaya : Tiyatro konusunda eğitim aldığım herhangi bir kurum ya da hoca olmadı. Ama bu eksiği kapatabilmek, kendimi geliştirebilmek için çok büyük emek harcadım. Çok okudum, çok araştırdım, büyük ustaların oyunlarını izledim, röportajlarını okudum. Çok şükür bu günlere geldik. Bu süre içerisinde yazdığım oyunları birçok kurum ve kuruluşun gençleriyle kurduğum tiyatro ekiplerinde sergiledim. Bazı yıllar içinde aynı anda 5 farklı grupla çalıştığım zamanlar oldu.
R.Özkan: Tokat yöresinin kıymetli eserlerinden birisi “Hey Onbeşli” Türküsünün Tiyatro oyununu da sergilediğinizi biliyoruz.
E.Kaya: Kendi yazıp yönettiğim oyunların yanı sıra sizin de söylediğiniz gibi yöremizin kıymetli türkülerinden birisi olan “Hey Onbeşli” Türküsünü de tiyatro oyunu olarak sahneledik. Türküde adı geçen Hediye kızın, cephedeki askerlerimizin ve geride kalanların dramatik hikâyesini kaleme alan, Yazar Mehmet Emin Ulu Hocanın, benim de çeşitli düzenlemeler ve eklemeler yaptığım eserini Tokat Gündem Gazetesi’nin kurduğu “Hey Onbeşli” Tiyatro ekibi ile 15 yıla yakın bir süre sahneden seyirciye aktardık. Kınalı Ali destanını da bu oyun içerisine dâhil ederek atalarımızın çektikleri acıları ve fedakârlıklarını dile getirmeye çalıştık. Bu vesileyle birçok kişiye “Hey Onbeşli” türküsünün oyun havası olmadığını, aksine çok büyük acıları içinde barındıran bir ağıt olduğunu anlatmış olduk.
R.Özkan: Tiyatro ile halkı bilinçlendirme çabalarınızdan dolayı sizi kutluyorum hocam. Genelde kendi oyunlarınızı yazıp yönettiğinizi söylediniz, peki size ait olmayan sahnelediğiniz farklı yazarlara ait eserler de var mı?
E.Kaya: Hey Onbeşli harici, Büyük üstat Nazım Hikmet RAN’ın yazdığı “Kuva-İ Milliye” destanını farklı gruplarla sahneledim. Kurtuluş savaşında mücadele eden atalarımızın bu vatanı ne büyük zorluklarla kurtardıklarını yeni nesle aktarmayı kendime vazife edindim.
Yine “Kerbela” destanını farklı gruplarla sahneledim. Hz. Hüseyin’in inancı doğrultusunda zalime boyun eğmediğini, kendi çıkarları, dünya malı için doğruluktan taviz vermediğini gençlere aktarmak, Hz. Hüseyin gibi zalimin karşısında dimdik durmanın faziletini anlatmak istedim.
R.Özkan: Anladığımız kadarıyla sayısız Tiyatro eserleri sahnelediniz, gençleri sanatla tanıştırdınız. Peki yazmak Hocam; yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız?
E.Kaya : Belki klasik olacak hocam ama bende çocuk yaşta yazmaya şiirle başladım. Şiir yazarken de o dönemlerde okuduğum fotoromanlardan, izlediğim filmlerden etkilenip, esinlenerek senaryolar yazmaya başladım. Ne yazık ki o dönem yazdıklarımı, çevreden olumsuz tepki alırım korkusu ile hep sildim. Şimdi olsa asla öyle bir şey yapmazdım.
R.Özkan: Tiyatro yaparken kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı hocam?
E.Kaya : Aslında yazarken tiyatro oyunu olarak düşünerek yola çıktım, fakat yazmaya kendimi öyle kaptırmışım ki ortaya ilk kitabım “Tahta araba” çıktı. Bazen hayatın yönlendirdiği yola da gitmek gerekiyor.
R.Özkan: Sayın Hocam, kitaplarınızdan söz edecek olursak, kitaplarınızla henüz tanışmamış okuyucularımız için içeriğinden bahseder misiniz? Kitaplarınızda okurları neler bekliyor?
E.Kaya : İlk kitabım “TAHTA ARABA” Genç bir adamın hatırlamak istemediği çocukluğunu bir obje ile hatırlaması ve o günlere geri dönmesini anlatan bir eser. Nereye kaçarsanız kaçın geçmişinizi de yanınızda götürüyorsunuz. Kaçmak yerine geçmişimizle yüzleşmemiz gerektiğini anlatmaya çalıştığım duygusal bir roman. Dediğim gibi tiyatro oyunu olacaktı roman olarak okurlarla buluştu.
İkinci kitabım “SEVGİYE CEZA” önyargıları yıkmak adına yola çıktığım, mezhepsel ayrımlarda insanlar arasındaki sevginin ne kadar hasar aldığını anlatmaya çalıştım. Alevi Sünni iki gencin birbirine olan sevdasını ve mezhepsel ayrılıktan dolayı önyargılar sebebiyle aileler arasındaki çatışmaları anlatan heyecanlı, duygusal bir eser oldu. Üçüncü kitabım “ÜŞÜYEN DÜŞLER” Her imkâna sahip olan lise öğrencisi Ozan’ın bir sabah ailesine kapris yapıp evden kaçmasını, sokaklarda sadece bir gece de yaşadığı olayları, tanıştığı sokak çocuklarının hayat hikâyelerini, o gece gördüğü, yaşadığı olumsuzlukları anlatan bir eser. Aynı zamanda ailelerin kendisini sorgulayacağı bir roman oldu. Kitapta sokak çocuklarının anlattığı hayat hikâyeleri, gerçek hikâyelerdir. “ÜŞÜYEN DÜŞLER” romanım, “Gecenin Çocukları” tiyatro oyunumdan romana dönüştürdüğüm bir eser. Bu oyunla okullar arası tiyatro yarışmalarında birinciliklerimiz ve ikinciliklerimiz var. Dördüncü kitabım “MELEKLER ŞAHİT OLSUN” Kleptomani hastası genç bir adam, bir gece polisten kaçarken bir eve sığınır ve o evde yaşlı bir kadının bakıcısı tarafından şiddete uğradığına tanık olur. Hikâye ondan sonra başlıyor. Heyecanlı, insanın iç dünyasında yolculuk yapmasını sağlayan duygusal, yer yer heyecanlı güzel bir polisiye eser ortaya çıktı. Bir de “KALEMLERİN DANSI” adlı Antoloji kitabımız var. Kalemin Gücü Platform üyesi 27 Yazar ve Şairin birlikte çıkarmış olduğumuz bu Antoloji eserinde, benim de koruyucu aileyi konu edindiğim “BİZİM GAYEMİZ” adında gerçek bir hayat hikâyesi yer almaktadır.
R.Özkan: Kitaplarınızın hepsi sosyal içerikli, gerçek hayat hikâyelerinin yer aldığı eserler. Bu eserleri yazarken zorlandığınız anlar oldu mu?
E.Kaya :Elbette zorlandığım, karamsarlığa kapıldığım anlar oldu. Eserlerimde yaşanmış hikâyeler yer aldığı için, gerçekçiliği korumak, abartısız, yalın anlatmak için zorlandığım anlar oldu. Bir süre yazmaya ara verip kendimi dinleyerek, yaşanmışlıklar ne kadar zor olsa da sindirmeye çabalayarak kendimi motive etmeye çalıştım. Neticede insanız, size anlatılan, ya da gördüğünüz şeyleri bile aklınız almıyor bazen. Bunları yazıya dökmek büyük çaba istiyor. Önce bunları kabullenmeye çalışarak ve bunları anlatma mecburiyeti hissederek motive olmaya çalışırım.
R.Özkan: Hep yazmaktan söz ettik, kitaplar arasında sizin okuduğunuz herhangi bir tarz var mı?
E.Kaya : Ben her tarz kitap okumaya çalışıyorum. Yazmak için önce çok okuyor olmalı insan. Çünkü her eser mutlaka insanın gelişiminde büyük rol oynar. İnsanın kendisini geliştirmesi için tek tarzda kalmamalı diye düşünüyorum. Her eser bir hazinedir. Okuduğum eser beni içine almıyor ve bir mesaj içermiyorsa, bana katkısı olamayacağını düşünürsem hemen okumayı bırakıyorum. Kendi yazdığım eserleri de basıma göndermeden önce defalarca okur, okura katkı sunmayacağını düşündüğüm bölümleri ya çıkartır ya da revize ederim. Önce yazarın kendi eseri yazara bir şeyler katmalıdır.
R.Özkan: Edebiyat dünyasında birçok üstat var. Kendinize örnek aldığınız bir yazar veya şair var mı?
E.Kaya : Yazar ve şairler arasında ayrım yapmak çok zor. Hepsinin kendine has bir tarzı var ve hepsi birbirinden kıymetli, hangisini diğerinden ayırabiliriz ki? Üstatların okuduğum her eserinden etkilendiğim anlar oldu. Ve hepsinin bana çok katkısı olduğunu düşüyorum. Okurlarımın bazılarından, kitaplarımı okurken sanki Peyami SAFA’nın kitapları tadında bir eser okuduğuna dair güzel tepkiler aldığım anlar oldu. R.Özkan: Şu an aramızda olmayan edebiyat dünyamızın üstatlarından kimi tanımak ve ona ne sormak isteriniz? E.Kaya : Elbette hepsiyle tanışmak mükemmel olurdu. Onları tanımak, onların sohbetlerinden feyz almak paha biçilemezdi. Ama özellikle Aziz NESİN ile tanışmayı çok isterdim. Onun her şeye rağmen nasıl bu kadar gerçekçi kalabildiğini, her döneme hitap eden eserleri hangi psikolojiyle kaleme aldığını sormak isterdim.
R.Özkan: Yazarken nelerden etkileniyor, nelerden ilham alıyorsunuz?
E.Kaya : Benim ilham kaynağım kâinat, insanlar ve onların ruh halidir. İnsanların yüzünde birazcık sıkıntı görsem ya da herhangi bir canlıyı sıkıntı halinde görsem, duygusal kelimeler yüreğimde dolanmaya başlar. Küçükte olsa bir tebessüm yaratacak bir olay görsem sayfalar dolusu komedi oyunu yazabilirim. Sanırım insanları okumak; yazmanın en büyük sebebi.
R.Özkan: Yazmak sizin için ne ifade ediyor desem?
E.Kaya : Yazmak hayatın vazgeçilmezidir. Eğer insan yazmıyor, duygularını bir kâğıda dökmüyorsa bu hayatında en büyük eksikliktir. Ben yazmayı ailemden sonra hayatımın en güzel köşesine yerleştirdim. Yazmayı bıraktığım an, benim için hayatın sona yaklaştığının göstergesidir bu.
R.Özkan: Son dönemlerde okuyandan çok yazanın olduğu konusunda bir düşünce var, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yazmak isteyenlere önerileriniz var mı?
E.Kaya : Evet son yıllarda yazan sayısı oldukça çoğaldı. Bunun en büyük sebebi de yayınevlerinin olaya artık ticari kaygıları ile yaklaşmasıdır. Eskiden kitap çıkartmak çok zordu, denetimler hat safhada, yayınevleri her önüne gelen eseri basmazdı. Edebi ağırlığı olan eserler basıma alınırdı. Ama şimdi paranız varsa istediğiniz eseri bastırabiliyorsunuz. Böyle olunca da çok kıymetli yazar ve eserleri arada kaynıyor. Ama sosyal medya fenomenlerinin hiçbir edebi değeri olmayan kitapları satış rekorları kırabiliyor. Bu edebiyatımız adına kaygı verici bir durumdur. Edebi değeri olmayan eserlerin basılmaması gerekir, eğer benim eserlerim de taşımıyorsa buna benim eserlerimde dahil. Yeni yazmak isteyenlere ise önerim, önce bol bol okumalılar. Okumadan yazılan eser tuzsuz yemek gibidir. İyi gözlem yapmalıdır ve ne istediğini bilmelidir. Sırf yazmak için yazmamalı, okura bir şey veren eserler üretmelidir.
R.Özkan: Son olarak bizi okuyanlara ne söylemek istersiniz?
E.Kaya : İlk önce bu röportajı okuyan tüm okurlara teşekkür ederim. Okumak boş zaman hobisi değil, zaman ayrılması gereken bir zorunluluktur. Günde en az yarım saatinizi okumaya ayırırsanız büyük kazanımlar elde edersiniz. Bu alışkanlığınızı çocuklara gençlere de aşılarsanız mükemmel olur. Bir de fuarlara gittiğinizde hep tanıdığınız yazarların eserlerini almayın. Hiç tanımadığınız bir yazarla tanışıp sohbet edin, çünkü ülkemizde isim yapmamış birbirinden kıymetli yazarlar var. Bu tavsiyeme uyarsanız inanın pişman olmayacaksınız. Okuyan toplumlar asla geri kalmaz diyor, Remzi Hocam, bu güzel röportaj için size çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. R. Özkan: Ben teşekkür ediyorum kıymetli hocam. Vakit ayırdınız. Vakit ayıranlarınız, kıymetinizi bilenleriniz her daim çok olsun.
Kaynak:Emine Temiz Yılmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.