Prof. Dr. Demir: “Türkiye tarımda profesyonelleşmeli”

Prof. Dr. Demir: “Türkiye tarımda profesyonelleşmeli”
OMÜ Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, Türkiye’nin tarımda profesyonelleşmesi gerektiğine işaret ederek, “Türkiye’nin çağı yakalaması ve geleceğe emin adımlarla yürüyebilmesi ancak ‘tarım ve tarıma daya

Prof. Dr. Yusuf Demir, Kızılay’da gençlere “Nefes Bahçesi Projesi toprağın Geleceği Eğitimi” verdi. “Tarımda İnovasyon ve 2023’ten 2050’ye Vizyonu” başlıklı bir sunum yapan Yusuf Demir, tarımın insan hayatındaki yeri ve öneminin tartışılmaz bir gerçek olduğunu vurguladı. Demir, “Tarımsal üretim ve gıda güvenliği son yıllarda dünyanın en önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son dönemlerde gelişmekte olan ülkelerde yaşanan gıda kıtlığı tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu bize bir kez daha ortaya koymuştur. Dünyanın en son yaşadığı küresel mali kriz ve 1,5 yıldır yaşanan pandemi krizi bu sorunu daha da şiddetlendirmiş ve öneminin anlaşılmasına vesile olmuştur. Bu nedenle tarımsal üretim sorunlarını çözmek için ulusal ve uluslararası stratejilerin geliştirilmesi ve bu alanda verimli ve etkin bir iş birliği yapmak çok önemlidir” diye konuştu.
“Kovid-19 salgını sonrası tarımını çağa uyduran ve gıda pazarına hakim olan ülkeler öncülüğünde önümüzdeki 30 yıllık süreçte, iklim değişiminin ve çevre tahribatının oluşturduğu doğal afetler, doğal kaynak yetersizlikleri, ülkeleri karşı karşıya getireceği ve kitlesel göçleri tetikleyeceği gıda ve su savaşları, teknolojinin tarımdaki uygulamaları ile birlikte yeni bir tarım çağına girilecektir” diyen Prof. Dr. Yusuf Demir şöyle devam etti: “Tarımı planlanırken iklim değişikliği, kuraklık, inovasyon, teknoloji, yenilik modelleme ve yazılım teknolojisiyle birlikte yapay zekanın hassas tarım uygulamaları, dikey ve topraksız tarım, drone teknolojisi ve uydu sistemlerinden robot teknolojisi ve robotik uygulamaların tüketim alışkanlıklarındaki değişim ve damak zevklerinin değişim önemli hale gelecek, kartellerin veri ve bilgi teknolojisi uzmanlarına ihtiyaçları artacak, veri toplama, veri analizi ve yönetimi ve bunların koordine edildiği programlama teknolojisi tarımda verimliliği ve üretimi doğrudan etkileyecektir.
2050 yılına DNA'daki genlerin hassas bir şekilde düzenlendiği, su kaynakları, çevresel etkiler, üretimin ana öğeleri, bitki büyüme sensörleri, toprak-nem sensörleri ve mikro iklim, toprak sağlığını ölçme teknolojisi, ekin büyümesini izlemek için uydu ve hava görüntülerinden yararlanma ana akım haline gelecektir. Kısaca dünyadaki gelişmeler, birkaç yıl içinde bildiklerimizi tamamen unutmamızı, teknolojiye uyum sağlayan ve hazırlanan bir vizyona sahip olmamızı gerektirmektedir.”

Muazzam fırsatlar
“Peki biz ne yapıyoruz ve neredeyiz?” sorusunu soran Prof. Dr. Demir şu bilgileri verdi:
“1900 yıllardaki bilgilerle mühendis yetiştirdiğimiz üniversitelerimiz, günü kurtarmaya yönelik faaliyet yürüten tarımsal teşkilatlanmamız, birkaç dönümde ve 3-5 hayvanla yapacağımız tarımsal üretim politikamız, kırsal nüfusu azaltmak uğruna yaptığımız yeni yerel yönetim düzenlemelerimiz, birkaç koyun vererek tarımı kurtaracağımızı düşünen yerel yönetim anlayışımızla bu vizyonu yakalamamız imkansızdır. Öncelikle üniversitelerimizin tarımla doğrudan ve dolaylı ilişkisi olan birimlerin müfredattan, eğitime, unvandan, uygulamaya gözden geçirilmeli, tarım tanımı ve uygulamaları ile ilgili yasal çalışmalar meclisin önceliği olmalı, yerel yönetimler üretimden tüketime her kademede vatandaşa etkin rol model oluşturmalıdır. Hassas tarım, dikey tarım, dijital tarım gibi farklı isimlerle tanımlanan tarımdaki gelişmelere uygun, kanun, yönetmelik, alt yapı ve insan kaynağı eksikliği öncelikli gündemimiz haline gelmelidir. Türkiye, bu salgını fırsata dönüştürmek ve dünyada söz sahibi olmak istiyorsa 2023 hedeflerini revize etmek, 2050 hedeflerini öncelikli uygulamaya koymak zorundadır. Ülkemiz gerek kaynakları gerek coğrafi konumu gerekse hinterlandı itibarıyla bölgesinde en az 500 milyon insana iş, aş ve gıda sağlayabilecek bir konumdadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeye baktığımızda, özellikle Türkiye’nin güneyinde yer alan ülkelerin gerek tarım arazileri gerekse su kaynakları açısından avantajlı bir konumda olmadıklarını görebiliriz. Bu da Türkiye gibi tarımsal açıdan zengin olan ve ekolojik olarak son derece elverişli olan bir ülkeye muazzam fırsatlar sunmaktadır.”

“Bulunduğumuz coğrafi bölgenin önemini iyi bilmeliyiz, tarımda profesyonelleşmeliyiz”
Dünyada son yıllarda yükselişe geçen tarım yatırımlarına bakıldığında bu ülkelerin gıda ihtiyaçlarını karşılamak için ciddi yatırım projelerini gerçekleştirdiklerinin rahatlıkla görülebildiğini anlatan Demir, “Özellikle Körfez ülkeleri aktif bir şekilde dünyanın farklı bölgelerinden önemli tarım projelerine yatırımlar yapmaktadırlar. Dolayısıyla Türkiye’nin bu yatırımları çekmesi hem Türkiye için hem bölge için hem de dünya için önemli bir kazanım olacaktır. Türkiye olarak bölgemizin refahına ve geleceğine büyük önem vermeli, aynı zamanda sorumluluk bilincine sahip bir ülke olarak da dünyadaki fakirlik ve açlık gibi sorunların çözümüne katkı sağlamayı ahlaki bir görev kabul etmeliyiz. Bulunduğumuz coğrafi bölgenin önemini iyi bilmeliyiz. Tarımın gelişmesi için dönemin şartlarını iyi bilmeli ve bu konuda entelektüel bir bakış açısına sahip olmalıyız. Çağın getirilerini iyi anlayan ve analiz eden bir bakış açısıyla ülkemizin tarım alanındaki gelişmişliğini arttırmak için çalışmalıyız. Kısaca tarımda profesyonelleşmeliyiz. Türkiye’nin çağı yakalaması ve geleceğe emin adımlarla yürüyebilmesi ancak ‘tarım ve tarıma dayalı sanayi’ ile mümkündür. Hep birlikte yaşadığımız bu salgın sonrasını fırsata dönüştürmeliyiz” şeklinde konuştu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Ekonomi