Bitirilmeye çalışılan yerel medyaya Çıplak sahip çıktı
Geçtiğimiz Cuma günü, RTÜK Üyesi ve MHP Samsun Milletvekili adaylarından Esat Çıplak’ın açıklamalarını sizlerle paylaştık. Esat Çıplak haftalar öncesinde “frekans sıralama ihalesi ile ülkemizdeki TV sektörü belirsizliğe yelken açacaktır. Bu hali ile bu ihale yapılar ve uygulama olursa yerel televizyon ve radyolar birer birer kapanacaktır” şeklinde ciddi uyarılarda bulunmuş ve bu noktada ihalenin yapılmaması gerektiğini yapılırsa dahi ihalenin iptal edilmesi gerektiğini açıklamıştı.
Ve Cuma gününden önce yaptığı açıklamasında Çıplak ihalenin yapıldığını ancak iddia ettiği gibi ihalenin daha sonra iptal edildiğini belirtti. Çıplak, haklılığımız bir kere daha ortaya çıktı dedi. Yani kısa ve öz olarak Esat Çıplak, yerel medya tabir edilen medyanın televizyon ve radyo frekans düzenlemesi ile ekranların ve radyo istasyonlarının kapanacağını, bu ihalenin yapılmasının sıkıntı yaratacağını açıklayarak yerel bu medyaya sahip çıkmıştı.
Peki bu çok mu önemli bir olaydı? Elbette ki çok çok önemli bir olaydı.
İyi etüt edilirse Basından sorumlu Bakanımız şuanda Bülent Arınç’tır. Sayın Arınç her ne hikmettir ne zaman ekranlara ve gazete sayfalarına “Yerel medyaya en fazla bizim dönemimizde sahip çıkıldı ve çıkılmaya devam edilecek” dediyse…
İnanın 10-15 gün geçmeden yerel yazılı basın resmi ilanları daha da daraltılmıştır.
Bu hakkaniyet çerçevesinde yapılıyor dese bile tam tersine zengin ve güçlüyü daha güçlü ve zengin yapabilme adına atılan adımlar olmuştur.
Küçük ölçekli (ilçelerde özellikle) yerel gazeteler AK Parti iktidarının ikinci döneminde sürekli resmi ilan kotası daraltılarak yok edilmeye doğru itiliyor.
Mesela Özel İdareler ve bazı kamu kurumları “Doğrudan temin” denilen bir safsata ile ihaleler yaparak güya ekonomiye verilen zararı azaltıyor. Ama bu doğrudan teminler her ne hikmettir ahbap-çavuş ilişkileri çerçevesine yapılıyor ama bunu ne hükümet ve devlet çözemiyor. İyi bakın yapılan doğrudan teminler hemen hemen hep ayını kurumlara veya kurumların taşeron firmalarına veriliyor, verilecek kişi ihale başlamadan kime verileceği % 80-90 onay bile alabiliyor. Bu organizasyonda Allah için hiçbir SEKME YOK. Yani alan da, veren de memnun. Bu arada Yerel basın ölmüş çok önemli değil.
Sonra geçen yıl devreye sokulan Kamu Hastaneleri Birliği ikinci büyük darbelerdir. Bu birlikte sözüm ona il genelinde ki tüm hastanelerin ilanlarını (çoğunluğunu) sözüm ona tek kalemde il de toplayıp ucuza alıyor. Ama gelin görün ki İlçe hastaneleri beklediği ilaç ve sağlık malzemelerini alana kadar onlarca hastalar mağdur olmaya başlamıştır. Çünkü alım süresi uzuyor, firma sayısı aza indiriliyor. Belki fiyat düşmüş gibi görünse bile bir yanda yerel gazeteleri bitirirken, hastanelerde hastaların da hayati tehlikeleri artıyor. Çünkü beklenen malzemeler ihaleleri hastaneler direk kendileri yapamadığı için önce il sonra ilçelere dağıtımı yapılacak ki sonra hastalar için bu malzemeler kullanılabilsin. Kaliteyi hiç sormuyoruz. Burada amacın devletin yıpranmasını engellemekten öte 2 net kuralı olduğu gözleniyor.
1- Önce yerel basın bitiriliyor…
2- İhaleler iyi takip edilmediği takdirde hep aynı firmaların ihya edilmesine neden olunuyor. İhaleler gittikçe tekelleşiyor.
Yani ihalelerde tekelleşme olduğunu kimse fark edemiyor veya etmek istemiyor. Sonuç olarak bu noktada ki asıl ilk hedef olan yerel basına artık kimse sahip çıkmıyor. Neden?
Çünkü yerel basın takibi en güç ve halka en kısa sürede ve en hızlı haber ulaştıran gazeteler ve televizyonlardır. Bu basını takip ve kontrol altında tutabilmenin en güzel mekanizması maddi desteği güçlü olan, gazete dışında bir firması olan veya bir iş adamının sahibi olduğu gazetelerle işbirliği yaparak otokontrolü sağlamak daha rahatlık sağlıyor. Bu en fazla siyasete yarıyor.
Bu noktada en kötüsü Türkiye Gazeteciler Federasyonunun sesinin çıkmaması, bazı nedenlerle kendi içine kapanması ve siyaset basını oto kontrolü altında tutmak için yapılan despot bir uygulamadır.
Buna yerel basın sessiz kaldıkça, kendi içinde ki çekişmeleri bitiremediği, birlikteliği sağlayamadığı için isteyen istediği gibi fink atıyor. Yaygın basın sayısından fazla yerel basın olmasına rağmen yerel basın içinde ki çoğunluğun “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesi içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Yerel yazılı, görsel ve radyoculuk alanları kısa sürede kimse hissetmeden sona erecek ve kapanacak veya basın belli kartellerin eline geçerek özgürlüğünden, tarafsızlığından söz edilemeyen taraflı yandaş medyaya dönüşecektir. Bu medya adına hem utanç hem de büyük bir ayıptır.
O nedenle Sayın RTÜK Üyesi Esat Çıplak çok manidar ve bir o kadar da doğru bir tepki göstererek en azından yerel televizyon ve radyoların kapanmasını şimdilik engelledi.
İnşallah yerel yazılı basına da birileri elini uzatır, suni solunum cihazında zor ve son demlerini yaşayan yazılı yerel basına el uzatılır.
Aksi takdirde Ülkede ki tüm gazeteler ya Gazeteler dışında bir işadamına sığınacak veya kendileri büyük bir Şirket kurarak gazetesini bu şirketlerle ayakta tutacak. Aksi takdirde yerel basın yok olmaya mahkûmdur ki…
Bahsettiğim şekilde büyük iş adamlarına endeksli veya Şirketlerin hemoganyası altında çıkarılan gazetelerin de bağımsız, özgür ve tarafsız olmayacağı aşikârdır.
Yani gelecekte yaratılmak istenen basın “Körler, sağırlar, bir birini ağırlar” misaline getirilmek isteniyor gibi görülüyor.
Oysa Başbakan Erdoğan rant çevrelerini bitireceğiz demişti. Ama bu uygulamalar rant çevrelerini bitirmiyor aksine daha da güçlendiriyor. Bu da gelecekte basının kartelleşmesine, belli çevrelerin eline geçerek tarafsızlığını yitirerek taraflı bir medya görevi ile devam edileceği artık kaçınılmazdır.
O nedenle Sayın RTÜK Üyesi Esat Çıplak’ın bu direnişi karşısında kendisine “Yerel basının savunucusu, mağdur basının sesi ve babası” diyorum…
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.