Makamla değil, adamlıkla anılmak önemli
Eleştiri eleştiri sınırları içinde olduğu sürece güzeldir. Haberciler eleştirirken, eleştiriye de açık olmalıdır. Bizler hep bu fikirle hareket ettik ve şükür ki bu günkü başarıları kazandık. Kimine göre başarı olmasa bile takdir edenler bize yeter.
Son günlerde İlçemizde yapılan veya yapılmayan ya da yapıldıktan sonra yeniden bozulup yıkılan çalışmaları haberleştiriyoruz. Bunlara ilaveten halkın dediklerini okuyucularımıza ve halkımıza sunuyoruz. Bazen ön yargılı olup bizlere demediğini bırakmayan ve hatta hakaret sınırına uzanan yorumlarda olsa genelde haklı bulanda, bulmayanda var. Hepsine teşekkür ediyoruz. Bunlar bizim hatalarımızı, eksik yönlerimizi de gösteriyor ve ona göre hareket ediyoruz.
Nedeni ise hep derim ya!: Takım tutar gibi parti tutuyoruz. Dün sevdiğim bir dostum öyle bir laf etti ki!. Şaşırmamak mümkün değil. Gazeteci tarafsız olmalı. Doğrudur. Kesinlikle. Ama gazeteci babasını bile yeri geldiğinde eleştirmelidir. Biz bunu yapmaktan sakınmıyoruz.
Ama görüyorum ki bazen makam ve koltuk sevdası bazen insana kendi yanı başında ki insandan gelince çok acı ve ağırda olsa gerçekleri anlatıyor ve işaret ediyorsa ne ala!. Ama bazen bakıyorum etrafıma da. Tıpkı Atasözünde ki gibi “Nalına da mıhına da vuran çok…”
Ne demek istediğini doğru dürüst yaz diyenleri duyar gibiyim. Vakti geldiğinde yazarız ama bu gün sadece bu yorumumla çerçevelendireyim. Bu noktada işaret etmek istediğim şudur: Kişiler makam ve koltuktan önce ne diyorsa, o makam ve koltuğa uzandığında verdiği sözlerini unutmamalı, kendisini o makam ve koltuğa getirenlere sırt çevirmemelidir. Okuyucularımızın yoğun yorumları arasında lüks araçlar, siyah camlı araçlardan bazen inip bisikletle veya yaya olarak halkın içine girilmelidir. Takım elbiselerle, güneş gözlükleri ile sahneden fırlamış film artistleri gibi takım elbiseli korumalarla veya yanında beş- on kişi ile adeta mahalle kabadayıları gibi halkın içinde gezmemelidir. Halktan ne kadar koparsanız ister iş adamı olun, ister siyasetçi olun ne olursanız olun sonunuz yeniden o insanların arasına dönmek olacaktır.
Bu yazımı da rahmetli babamın bir siyasetçiye söylediği sözle sona erdirelim. Birazcık değiştirerek.
Rahmetli, vakti zamanında bir siyasetçimizin yanına giderek küçücük bir ricada bulunur. (Sanırım köye cami yapılması hususunda) Kendisi rahmetli babama kıvırtır ve yalan konuşur, ricasını yerine getirmez. Ama rahmetli babamın, vaktinde çok iyi bir siyasetin içinden geldiğini bilmeyen zata muhtereme döner der ki. “Bir gün gelecek sende Çarşamba köprüsünden tek başına geçeceksin. O köprüde sana hiç kimse selam vermeyecek ama yine tek ben selam vereceğim. Bu makamda ebedi kalacağım sanma oğul” der ve çıkar.
Şimdi bizde diyoruz ki: Bu gün parası olan, makamı olanlar unutmayın ki bir gün sizde o tarihi köprüden geçecek ve kimse sizin yüzünüze bile bakmayacak. İşte o gün yine senin koluna girip selamını alan biz olacağız. Unutma sakın. Vakit çok değil. Yaşam o kadar kısa ki yaptığın iyiliklerinde, kötülüklerinde yanında kar kalacak sanmayın.
Son not: Eski Belediye Başkanı Hüseyin Değerli’ yi her daim sever ve saygı gösteririm. Makam ve koltuk değil elinden geldiğince hizmet etmiştir. Hele ki geleni kovmak, bahanelere sığınmadan işini yapması ile kendisini unutulmazlar arasında koymuştur. Yaptığı hizmetten çok insanlara davranışı ile unutulmayan isimdir Değerli. Soyadı gibi Değerli kalmıştır.
Konu özellikle belediye için değildir. Her kim üzerine alınırsa onadır. Alınması gereken çok olunca…
Bundan sonra da bu tip insanlarımızın kalması umuduyla…
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.