DARBECİLERE GEÇİT VERMEYELİM!
Sevgili Dostlarım:
Mazlum TÜRK İNSANININ asırlardır çektiği acıların en büyüğü, eşkıyalardan ve DARBECİLERDEN gelmiştir. Her ne kadar ERGENEKONUN ihtiva ettiği mana kirletilmek isteniyorsa bile ERGENEKON davalarının sonucu TÜRK DEMOKRASİSİNİN geleceğini belirleyecektir. Ya yüz yıldır süren ordu müdahaleleri içinde debelenip duracağız. Ya da uygar milletlerin sahip olduğu insan hakları ve ekonomik kazanımlarla ilgili mesafe alma yolunda ilerleyeceğiz. Yukarıdaki tespitin altını kalın çizgilerle yeniden çizdikten sonra neden bu kadar kesin kanaat sahibi olduğumun sebeplerini açıklayayım.
İki kere iki eşittir dört eder. Beş kere beş eşittir yirmi beş eder. Yazdığım işlemlerin sonucu ne kadar kesinse, ERGENEKON örgütlenmelerinin darbe girişimleri olduğu o kadar kesindir. Ayvanın sarı, narın kırmızı ve sütün beyaz olduğunu ne kadar açık seçik görebiliyorsak ERGENEKON örgütlenmelerinin 27 Mayıs benzeri bir sonuç almak için yola çıkıldığını o denli kesin olarak kabullenmeliyiz. Silivri’deki mahkemelerin aldığı kararlarda bu hakikat gün gibi ortaya çıkacaktır. Neden böyle bir kanaate vardığımı sorarsanız son iki yüz yıllık tarihimizi size misal olarak gösterebilirim…
DARBELERLE DOLU TARİHİMİZİ İNCELEYELİM
İsterseniz çok gerilere gitmeden Osmanlı tarihinden başlayalım. Genç Osman’ı (II. Osman) yeniçeri ordusu devirip parça, parça etmedi mi? Sultan İkinci Selim’i yine yeniçeriler darbe yapıp öldürmediler mi? Sultan Abdülaziz’i askerler devirip boğdurmadılar mı? Cennet mekân Abdülhamit Hanı bir gece baskını ile alaşağı eden Osmanlı ordusu değil miydi? İddihat ve Terakki partisi ordu içinde teşkilatlanıp Osmanlı Haritasını kan gölüne çevirmedi mi? İstanbul sokaklarında kaç tane aydın güpegündüz infaz edildi?
Yukarıda saydığım darbeler Osmanlılar zamanında meydana gelmiştir. Şimdi birde Cumhuriyette olanlara bakalım. Atatürk’ün güçlü liderliği sayesinde darbe teşebbüsleri yarım kalmıştır. Teşebbüs edenler çok şiddetli bir şekilde cezalandırılmıştır. İzmir suikastı bir darbe girişimi değil midir? Bu darbe girişiminde kaç kişi idam edilmiştir? İstiklal Mahkemeleri, tek parti diktasını devam ettirmek için kurulmamış mıdır? Açığa çıkarılmayan, gizlice bastırılan ne kadar darbe girişimi var bilmiyoruz? Bizim bildiğimiz ve yaşadığımız dört tane darbe var. Bütün darbelerin anası sayılan 27 Mayıs. 1960 darbesinden başlayalım.
27 MAYIS DARBESİ.
Medeni dünyanın uyguladığı demokratik sisteme biz 1950 yılında geçebildik. Demokrat partinin iktidarda olduğu on yıl tek partili sisteme göre kıyas kabul edilemiyecek özgürlükler getirdi. Türk Halkı demokrasinin tadını 1950’den 1960’a kadar yaşadı. Demokrasiye ilk geçiş sancılarına rağmen halk memnundu. Memnun olduğunu her seçimde Demokrat partiyi iktidara getirerek gösteriyordu.
Kendilerini devletin sahibi sanan Halk Partisi zihniyeti orduyu darbe yapması için kışkırttı. Nihayet bir gece yarısı bir takım subaylar iktidara el koydu. Baskılar, zulümler 27 Mayıs darbesinin gerçeği haline geldi. Darbe yapıldığı yıl ortaokulda okuyordum. O korkunç baskıyı bugün ki gibi hatırlıyorum. Hele de Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesini hiç unutmam. Menderes’in idam edildiği günün ertesi gün Samsun’dan köye gelirken gazete getirmiştim. Babam ve amcalarım bana gazeteyi okutup ağladılar.
1963 yılının şubat ayında okula gidiyorum. Radyo haberleri veriyor, Talat AYDEMİR darbe girişiminde bulunmuş, tanklar harp okulunu sarmış. Mayıs ayında Talat Aydemir tekrar ayaklanıyor, darbe bastırılıyor. Aydemir ve iki arkadaşı idam ediliyor. 27 Mayıs baskını ile başlayan darbeler davam ediyordu.
1960 darbesinden sonra askerler bu memleketi kendi mülkleri sanmaya başladılar. Halk sanki askerlerin emrinde çalışan ırgat muamelesi görüyordu.
1961 Anayasası ile militarist vesayetçi rejimin temelleri atıldı. Halk oyu ile iktidara gelemeyeceğini anlayan Halk Partisi devlet bürokrasisini ele geçirerek iktidara ortak oluyordu. 27 Mayıs darbesinin yaptığı en büyük kötülük, ordunun ve yüksek yargının içinde halk partili olmayan herkesi dışarı atmasıdır. İktidara kim gelirse gelsin bürokrasi yolu ile Halk Partisi iktidarını sürdürüyordu.
Bin dokuz yüz altmış beş seçimleri ile Demirel devri başladı. Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı oldu, ölünce yerine genelkurmay başkanı Cevdet Sunay geçti. Artık Cumhurbaşkanlığı Genel Kurmay başkanlarının zoraki seçildiği bir makam haline gelmişti. Demirel askerlerden izinsiz bir adım bile atamıyordu. Bin dokuz yüz altmış dokuz seçimlerinde yine Demirel kazandı. Orduda ise darbeci Cuntalar günden güne çoğalıyordu. 1971 12 Mart günü olanlar oldu. Ordu muhtıra verdi, Demirel şapkasını aldı gitti. Ordu içindeki Cuntalar birbirlerini yemeğe başladılar. Ordu içindeki bir takım Cuntalar solcu gençlerle işbirliği yaparak darbe yapmağa hazırlanıyordu. En aşırı Marksist örgütler bile ordu içinde taraftar buluyordu.
Bin dokuzyüzyetmiş 12 Mart muhtırasından sonra yıllar geçtikçe toplumsal kaos içinden çıkılmaz bir hale geliyordu. Nihayet açık ve gizli provokasyonlar neticesinde 1980 12 Eylül darbesini gerçekleştirildi. Darbenin yapıldığı yıl on iki yıllık öğretmen idim. Faal bir ülkücü idim ama, hiçbir silahlı eylemi tasvip etmiyordum. On iki Eylül beş gün sonra beni de gözaltına aldılar. Otuz gün boyunca gözaltında kaldım. Acımasız işkencelere tabi tutuldum. Başkalarının gördüğü işkenceyi bana seyrettirdiler. Suçsuz olduğum halde başıma gelmedik kalmadı. On İki Eylül darbesinde yaşadığım korkunç günleri yazmak istiyorum elim bir türlü varmıyor, o günleri bir daha yaşamağa cesaret edemiyorum.
ÖZAL iktidara gelince biraz nefes alır gibi olduk ama ordu baskısı devam ediyordu. Özal cumhurbaşkanı seçildi ve genelkurmay başkanlarından başka kimse cumhurbaşkanı olamaz kuralını bozdu. Özal’ın ölümünden sonra Demirel Özal’ın açtığı yoldan gelerek kendisi Cumhurbaşkanı oldu.
1991 seçimlerinden sonra Türkiye koalisyonlarla idare edilmeğe başlandı. Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Erbakan gibi politikacılar zamanında ordu siyasetin tam göbeğinde olmağa devam etti. 28 Şubat yılında Erbakan hükümetine karşı tam bir darbe yapıldı. Demirel bu post modern darbenin başrol oyuncusu idi. Mesut Yılmaz ise verilen rolü oynadı. Ecevit ve Baykal solun ordu ile beraber iktidar olma sevdasına odun taşıdılar. Devlet Bahçeli ise Sivil Demokrat bir Türkiye sevdalısı değildi. Ülkücü gelenekten gelen Muhsin YAZICIOĞLU ve Hasan Celal GÜZEL 28 Şubat post modern darbesine karşı sonuna kadar mücadele ettiler. Cuntacılar Hasan Celal’i hapse attılar. Merhum Muhsin Bey ise “Namlusunu milletine çevirmiş tankı selamlayamam” diye meydan okudu.
MERKEZ MEDYA VE YA MALUM MEDYA
28 Şubatta ordu içinde yuvalanan batı çalışma grubu denen Cunta Büyük Millet Meclisine resmen müdahale ediyordu. Herkesin bildiği malum medya bu müdahaleyi sonuna kadar alkışlıyordu. Müslim Gündüz ve Fadime Şahin provokasyonları gibi birçok oyun sahneye koyuluyordu. Türkiye siyaseti tam bir curcunaya dönmüştü. İnançlara baskılar almış başını gidiyordu. İmam Hatip okulları orta kısmı kaldırılıyor, başörtüsü yasaklanıyordu. Post modern darbe diyorlardı ama 12 Eylül’den ve 27 Mayıs’tan daha büyük tahribat meydana geliyordu. Yirmi sekiz Şubat darbesi Türk demokrasisinin canına okudu.
Yirmi yedi Mayıs 1960 darbesinden sonra, Merkez Medya hep darbelerin yanında yer almıştır. Merkez medyanın darbelere yaptığı yağcılığın kitapları yazılsa, kütüphaneler dolar. Anlı şanlı yazarların darbeci askerleri öven yazıları ciltlere sığmaz. Bir gün eğer darbe yıllarında çok satan gazetelerle askerlerin münasebetleri meydana çıkarsa o zaman ortalık aydınlanmağa başlar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.