Remzi ÖZKAN- Sayın Hocam kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Kemal DOĞANAY-Ben 1954, Karaşeyh Köyü/Zile/Tokat/ doğumluyum. İlkokul'u köyümde, Ortaokulu Zile'de okudum. Tokat Öğretmen Okulu (1972 ve AÖF iktisat Bölümü 1988) mezunuyum.1972 yılından itibaren Kastamonu, Ankara, Tokat ve Almanya'da görev yaptım. Mesleğimdeki başarılarımdan dolayı maaşla ödüllendirildim. Başka ödüller de aldım. Evliyim ve üç çocuk babasıyım. Bir de torunum var.
Yazı ve şiirlerim birçok gazete ve dergilerde yayınlandı. Zile'de çıkardığımız Memleket Dergisi'nin yönetim kurulunda bulundum. Yine Zile'de görev yaptığım okulda çıkardığımız Cıvıltı adlı Çocuk Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptım. Türkiye Yazarlar Birliği Üyesiyim. Ayrıca otuza yakın sitede yazı ve şiirlerim yayınlandı. Halen de yayınlamaya devam ediyorum. Köşe yazarlıklarım da çok oldu.
Eserlerim;
1- Elif Ana ( Çocuk Hikâyesi)
2- Sevda Şiirleri ( Şiirler )
3- Can Eriği ( Çocuk Şiirleri )
4- Akıncıların Ruhu ( Orta Doğu Gazetesinde)
Tefrika.
5- Birçok ansiklopedi ve antolojide şiirlerim ve hayat hikâyem yayınlandı.Yayınlanmaya da devam ediyor.
Remzi ÖZKAN- Sizi kısa yazılarınızla tanıyoruz. Genellikle gündeme dair birçok konuya parmak basıyorsunuz. Edebiyatın farklı alanlarında da yazıyor musunuz?
Kemal DOĞANAY-Evet...Ben bir Eğitimci Yazarım. Edebiyatın her dalında yazıyorum. Roman, Hikaye, Fıkra, Şiir ve Makaleler. Nesirler, Hece Vezni, Serbest Şiirler de yazıyorum. Bu konularda almış olduğum ödüllerim de var. Ayrıca kısa yazılar daha çok okunuyor ve beğeni alıyor. Az ve öz yazmakta bana göre bir sanat. Onun için sanal medyada kısa yazılar daha çok yazıyorum. Bunlar dikkat çekici oluyor.
Mesela geçenlerde " Uyuma Kardeşim " isimli bir yazım tam on bine yakın beğeni aldı. Bu bizim gibi bir yazar için büyük başarıdır. Bu güne kadar yazdığım edebiyat sitelerinde on milyondan fazla okuyucum oldu.
Remzi ÖZKAN- Bir dönem Almanya'da da bulundunuz sanırım. Bir Türk öğretmeni olarak ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Kemal DOĞANAY-Önce bir anımla başlayalım. HerderShule diye bir okulda görevliyim. Okul iki katlı. Okulun tam ortasında geniş bir merdiven var. Çocuklar dışarı çıkarken ben de arkalarından dışarı çıkacağım. Merdivenin tam sonunda iki kız öğrenci sohbet ediyor.
Türk oldukları her hallerinden belli. Biri ayakta diğeri basamakta oturuyor. Yanlarına vardım.
Ayaktakine sordum;
- Türk müsün?
- Evet, dedi.
Bu kez basamakta oturana sordum;
- Sen de Türk müsün?
Ayağa fırladı. Türkçe;
- Hayır, Ben Türk değilim, dedi.
Ben de üzerine basarak;
- Şunu Türkçe olarak bari deme kızım dedim.
Bu öğrenciler nedense bizim okula gelmiyordu!
Yine bir Alman
anlar;
- Gitme ondan ders saati alamazsın dediler. Ben gittim. Belli bir gün için ders saati istedim.
Müdür rest çekti. Ben de ona rest çektim. Bu dedim devletler arası bir antlaşma. Bana istediğim günde bir sınıf tahsis edeceksin. Yarına kadar bunu ayarlamazsan seni hem Alman Makamlarına hem de Türk Makamlarına bildireceğim. Ayrıca gazetelere ve televizyonlara da yazacağım. Hepsini buraya çağıracağım ve durumu burada açıklayacağım, dedim. Çektim gittim. Müdür akşam beni aradı;
- Her DOĞANAY dedi, istediğiniz günde sınıfınız hazır. Gelip dersine başlaya bilirsiniz.
Ben teşekkür ettim. Sonra çok iyi arkadaş olduk. Böyle o kadar çok olaylara şahit oldum ki!..
Kısa bir anekdot daha; Adam Almanya'ya gitmiş. Yol bilmez, dil bilmez. Karnı acıkmış. Ekmeği bulmuş ama yiyecek yok. Yumurta alayım diye düşünmüş. Kasaya gitmiş el kol hareketleri ile yumurta istemiş. Kasiyer ne anlasın! Bakmış durmuş. Bizim ki bu kez tavuk gibi gıdaklamaya başlamış. Kasiyer o zaman anlamış. Yumurtayı göstermiş. Bizim ki çok sevinmiş...
Biz 3. Nesile hizmet için gittik. Şimdi 4.Nesil var.
En büyük zorluğu birinci nesil çekmiş. Çoğu cahil. Devlet bunlara hiç sahip çıkmamış. Hep bölücü, yıkıcı ve cemaatlerin elinde kalmışlar. Onlarda bu vatandaşlarımızı istedikleri gibi yönlendirmişler. Daha açıkçası çıkarları için kullanmışlar.
Devleti temsil edenler ise bunları hep hor görmüş. Bunlara sahip çıkmamış. Elinden tutmamış. Sanırım artık bu işler düzeldi.
Ve ben Tribün diye bir dergide başyazarlık yaptım, Dost denilen dergide de yazılar yazdım. Onlara yol göstermeye çalıştım. Böyleyken devlet görevlileri tarafından tehditler aldım. Yani Konsolos ve ateşeler tarafından geri çekilmekle tehdit edildim.
Halbuki bu yazılarımla vatandaşlarımız tarafından çok olumlu yaklaşımlar almıştım.
Sık sık takdir ve teşekkürlerini bildiriyorlardı.
Remzi ÖZKAN-; Türkiye'de yazar olmakla Avrupa'da yazar olmak arasında ne gibi farklar var hocam? Bu konuda sanırım bazı tespitleriniz olmuştur.
Kemal DOĞANAY-
Hem de çok oldu. Oraya ilk gittiğim günlerde Almancası iyi olan bir arkadaşla görev yapacağım okula gittik.
Sağolsun arkadaş beni tanıtıyor.
- Yeni Türk Öğretmenimiz Kemal DOĞANAY. Eğitimci Yazar.3 tane de kitabı var. Hala yazmaktadır. Burda da yazar sanırım, dedi.
Okul Müdürü bize baktı. Sonra arkadaşa;
- Sizin hiç mi adama ihtiyacınız yok ki böyle değerli öğretmenleri buraya gönderiyorsunuz?
Biz olsak daha yüksek kademelerde değerlendiririz, dedi.
Ben de ona dedim ki,
- Benden daha ilerde arkadaşlarım var. Onlarda buralarda görev yapmak üzere geldiler.
- Hayret, doğrusu, dedi!..
Sanırım fazla söze gerek yok.
Tabii yurt dışında da devletini, bayrağını, dinini seven güzel insanlarda var. Onlarla verimli çalışmalarımız da oldu. Onların sayesinde hiç zorluk çekmedik. Buradan böyle vatandaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.
Remzi ÖZKAN- Şiiri sever misiniz? En çok etkilendiğiniz şair kimdir?
Kemal DOĞANAY-Ben zaten önce şairim. Şair ve Yazar olarak biliniyorum. Aslında basılacak bayağı şiirlerim var. Çoğu da sitelerde yüklü. Genelde Hece Vezni yazarım. Her sayı da hece vezni şiirim var.
En çok sevdiğim şairler;
Yunus Emre, Arif Nihat Asya, Yavuz Bülent Bakiler ve de Abdurrahim Karakoç. Benim örnek aldığım şairlerdir. Hepsinin şiirlerini ezbere diyecek kadar bilirim. Çünkü defalarca okumuşumdur.
Bunlar Türk Kültürünün mihenk taşlarıdır. Bizlerde Kültürümüze bir nebzede olsa hizmet edebilirsek ne mutlu!...
Remzi ÖZKAN- İyi bir kitap okuyucusu musunuz? Gençlerimize kitap okuma kültürünün aşılanması adına aileler olarak neler yapıla bilir?
Kemal DOĞANAY-
Zaten yazacak veya yazar olmaya çalışan biri çok kitap okumalı. Ben de çok okurum. Beş bine yakın kitabım vardı. Hepsini yeni açıldığında Zile Fen Lisesi'ne bağışladım.
Halen de okumaya devam ediyorum. Sırası ile şiir, hikâye, roman vb. kitapları okurum.
Bunun yanı sıra Türk Tarihini, Dini ve İlmi Kitapları da çok okurum.
Bir yazar olarak bana yol gösteren kitaplar bunlardır.
Aile, anne, baba ve öğretmen okuyarak çocuklara örnek olmazsa gençler okumayı sevmez. Sevdirmek için de okul, aile ve öğretmen birlikte hareket etmeli.
Okumalı, okuyanlarda teşvik edilmeli. Bu konuda okullar da kütüphaneler ve halk kütüphanelerine büyük görevler düşüyor.
Remzi ÖZKAN- Edebiyat yolculuğuna yeni çıkmış şair ve yazarlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Kemal DOĞANAY-Elbette iyi ve güzel yazan ve edebi eser veren yazarları herkes sever. Onlara her türlü ilgiyi gösterirler. Ancak devlet gerekli desteği yapmadığı için Yazarlar daima zorluk çekerler.
Okuyuculardan gereken ilgi ve alakayı zor görürler. Çoğu zorluklar içinde eser bastırır satamazlar. Pahalı olduğu ve destekte olmadığı için çoğu cevher söner, gider.
Benim gençlere tavsiyem; Yılmak yok. Sonuna kadar yazmaya ve okumaya devam etmeliler.
Mücadeleyi elden bırakmasınlar. Gün gelir bir eserle giriş yaparlar. Onunla da çok başarılı olurlar. Meşhur olur giderler. Tanınmak çok zordur.
Tanındıktan sonra da eserler peş peşe gelir.
Remzi ÖZKAN- Türkiye de şair ve yazarlara yeterli ilginin olduğunu düşünüyor musunuz?
Kemal DOĞANAY-Çokta yeterli ilginin olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de kitaba ve yazarlara ilgi oldukça az. Bunda anne, baba, arkadaş, öğretmen ve okullarında yetersizliği var. Eğer bir ülkede bunlar kitapla haşır neşir değilse yetişen nesillerde yetersiz demektir.
Bizler zamanında ya okuyacak yada okutacaktık.
Yani gazete, dergi, kitaplar almak şarttı. Şimdi ise bunlar yeni yetişen nesillere çok uzak duruyor. Hiç bir zahmet istemeyen sanal medya bütün beyinleri işgal etmiş.
Yeni nesile çok dikkat etmek gerekiyor. Geleceğimizi bunlara teslim edeceksek; Okuyan, araştıran, uygulayan genç beyinlere ihtiyacımız var demektir.
Bunları yetiştirmek için de bilhassa okul ve öğretmenlere büyük görevler düşüyor.
Remzi ÖZKAN-;Çevremizde yapılan şiir etkinlikleri ve imza günlerine bakış açıları nasıldır? Resmi daireler bu etkinlik ve kitap imza günlerine destek veriyorlar mı?
Kemal DOĞANAY-Tokat'ta ve bazı ilçelerinde yapılıyor. Ama gerekli ilginin gösterildiğini de görmedim. Bizim gibi yazmayı ve okumayı sevenler gidiyor. Okullardan çok az ilgi var.
Yine de bu tip etkinliklerin mutlaka yapılması gerekir. Yazar ve kitaplar ancak böyle festivaller de değerini buluyor. Okuyucuyla buluşuyor.
Yazar da okuyucu da memnun oluyor. Kitap tanıtım ve imza günlerinin mutlaka düzenlenmesi gerekir.
Çünkü böyle etkinliklere şair ve yazarların çok ihtiyacı var. Başka türlü şair ve yazarlar sesini duyuramıyor, kitap satışı da yapamıyor. İmza günlerinde bu işler daha kolay oluyor.
Maddi ve manevi yazarlara yardım ediliyor. Değer veriliyor.
Sonuç olarak; Tokat'ın merkezde dünyaya açılan kapısı Taşhan.
Kitabevleri, sosyal ve kültürel faaliyetleri açısından her zaman hizmet sunuyor.
Remzi ÖZKAN- Bize ayırdığınız zaman ve cevaplarınız için teşekkür ederim.
Kemal DOĞANAY-Asıl ben size teşekkür ederim. Bize zaman ayırıp bu röportajı yaptığınız için. Size ve değerli okuyucularımıza çok teşekkürlerimi sunuyorum.
Kaynak:HABER EXPRES ( HABER MERKEZİ)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.