NEREYE GİDİYORUZ?
Genel seçimlere iki ay kadar bir zaman kaldı. Yarım asırdır sayamayacağımız kadar seçim atmosferi yaşadık. Her yapılan seçimin içinde ayrı ayrı problemler vardı. Yol, su, elektrik doktor, ilaç gibi temel ihtiyaçların esas alındığı seçimler geride kaldı. Seçim propagandaları saydığım temel ihtiyaçların giderilmesi üzerine oturtulurdu. Şimdi geriye baktığımızda çok önemli saydığımız ihtiyaçlar bize sıradan basit şeyler geliyor.
Çok partili rejime geçtiğimizden bu yana altmış yıl geçti. Darbelerle, müdahalelerle geçen bu yıllar bize çok büyük tecrübeler kazandırdı. Başbakanlar, bakanlar asıldı, gençler haksız yere idam edildi. Yıllarca süren kardeş kavgaları oldu ama geriye baktığımızda büyük mesafeler aldığımızı görüyoruz. Orta doğudaki kanlı iktidar mücadelelerini görünce, çok partili rejime erken başladığımıza şükür ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti tarihten aldığı mirası ileri doğru götürüyor, gün geçtikçe ekonomimiz düzeliyor, eğitim davamızda çok büyük ilerlemeler kayıt ediyoruz. Fakat karşılaştığımız bir büyük temel mesele var ki, çözüm bulamıyoruz. Biz çözemedikçe problemler daha da büyüyor, devletimizin varlığını tehdit ediyor. Bu temel meseleyi çözemediğimiz için sivil bir anayasa yapamıyoruz.
TEMEL MESELE
Sevgili dostlar,
Ne zaman büyük bir mutabakata dayanan sivil bir Anayasa yapmayı becerebilirsek, işte o zaman modern bir devlet oluruz. İnsan, temel hak ve özgürlüklerine dayanan bir anayasa yapmamızın önündeki en büyük engel etnik bölücülüğün birliğimizi tehdit etmesidir. Karşılaştığımız bu etnik bölücülük Türk tarihinin en önemli olaylarından biridir. Nasıl çözüme kavuşturulacağını kimse bilmiyor. Seçimler yaklaştıkça partiler vaatlerini sıralamaya başladılar. Neler vaat etmiyorlar ki? Yakında Akdağ’dan kar bağışlayacaklar. Her konuda düşüncelerini söylüyorlar fakat yeni anayasa ile ilgili hiç konuşmuyorlar. İktidar partisi ile muhalefet partileri sözleşmiş gibi anayasa konusunda hiç konuşmuyorlar. Çünkü o konuyu konuşmaktan korkuyorlar. Nedeni ise, gayet açık, isterse Güneydoğu meselesi deyin, isterse Kürt meselesi deyin. Önümüzde yüzyılın çok büyük problemi var. Etnik bölücü bir kesim Türkler varsa, Kürtlerde var diyor. Otuz yıldır kendi varlıklarını ispat etmek için silahlı mücadele veriyorlar. Güzel yurdumuz kan gölüne döndü. Anadolu’nun her köşesindeki mezarlıklarda şehit bayrakları dalgalanıyor. Bayramlarda analar, babalar evlatlarının kabirleri başında gözyaşı döküyor. Kandırılmış bir kısım gençler ise boşu boşuna heba olup gidiyor. Bu tarihi problemi nasıl çözeceğiz kimse açıkça fikirlerini söylemiyor. Hep karşılarındakini suçluyorlar.
TEK ÇARE: MİLLİ MUTABAKAT
Biz imparatorluk bakiyesi bir devletiz. Geçen yüzyılda koskoca Osmanlı Devlet-i Âli’den şimdiki topraklarımız kaldı. Korkuyoruz, bölünmekten korkuyoruz. Dağdaki eşkıya ile sonuna kadar savaşacağız. Ama her kavganın sonunda barış olur. Savaş karşıki tarafı hepten yok etmiyor, bilakis yanan küllerden tekrar ateş yanmaya başlıyor. Seçimde başa güreşen iddialı partilerin seçim vaatlerine bakın, Türkiye’nin geleceği ile ilgili ne düşünüyorlar. Her fırsatta onlara soralım, sözü edilen konudaki düşüncelerinizi söyleyin diyelim. Yok, edeceğiz, ezip geçeceğiz diyenlere sakın inanmayın. Çünkü otuz yıldır uğraşıyoruz ezip geçemedik. MUTABAKAT tan başka çare yok. Mutabakat gönüllü olmaktan geçer. İnsanların gönlünü kazanmaktan başka çare yok. Bu seçim bir fırsattır. En radikal partiler bile Güneydoğuya gitmeli, oradaki insanlara meramlarını anlatmalıdırlar. Bir bölgeye gitmiyorsan, gidemiyorsan mücadeleyi baştan kaybetmişsin demektir. Gönülleri kazanarak tevhide ulaşmaktan başka çare yoktur. Açık konuşmak gerekirse ben korkuyorum ve ürküyorum: Nereye gidiyoruz? Selam ve dualarımla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.