RIZIK-2
Allah, insanın rızkına onun çabasına bağlı kılmıştır. Bir karınca bile yuvasına rızkını getirmek için onca emek sarf ederken insan nasıl yan gelip yatarak rızkını bekleyebilir.? Allah, insana yeryüzünde helal ve hoş olandan nasibini aramsını emretmiştir. İnsan ancak çalıştığını elde eder. Bu, gerek rızkını temini gerekse hayır ve hasenat açısından böyledir. Hiç kimse Allah’ın kendisi için takdir ettiğini bilemez. Bu nedenle rızkını kazanmak için çalışmalı, sonra Allah’a tevekkül etmelidir. Gayret sahibi olmayanın rızkına Allah kefil değildir. Allah’ın kefil olduğu rızık, yeryüzünde nimetler var etmesi ve insanı bunları elde edebilmek suretle yaratmasıdır. Rızık ”insana bahşedilen hayat imkanı” anlamında her canlıya eşit şekilde verilmiştir. Ancak mal-mülk vb. nimetler anlamında rızık kişiden kişiye farklı takdir edilmiştir. Allah rızkı kimine bol, kimine az verir. Bu nedenle halk arasında “Allah rızkı dilediğine, ilmi çalışana verir.” denilir. Gerçekten de bazıları doğuştan zengindir. Ama kimse doğuştan alim değildir.
Rızkın insanlar arasında farklı takdir edilmiş olmasının hikmeti, insanı varlık ve yoklukla imtihan eder. Sağlığın yokluğu “hastalık” gıdanın yokluğu “açlık” malın yokluğu “fakirliktir” mal-mülk, bahçe-bağ, sağlık, akıl-zeka vs. bazı insanlarda fazladır. Böylece kimisi yoklukla, kimisi varlıkla denenir. Bu insanın inanç ve ahlakını test eden bir sınavdır.Diğer taraftan rızık, bir nimet ve emanet olduğuna göre, ne kadar çok rızık o kadar çok emanet demektir. Bu da insanın daha ağır yük altına girmesidir. Bu nedenle Allah’tan çok olanı değil, hayırlı olanı dilemek ve helalden ayrılmamak esastır. Nitekim bolluk insanı şımarıklığa ve azgınlığa sevk edebilir .
Allah yeryüzünde tüm insanlara yetecek kadar hava su ve gıda maddesi yaratmış olmasıyla rızka kefildir. Ama insan eğer yeryüzü sofrasında payını aramak için yeterince çalışmıyor veya insanlar dünya nimetlerini adil paylaşmıyorsa sorumluluk insana aittir. Maalesef modern dönemde bazı insanlar manevi duygulardan ve inançtan uzaklaşarak bireyselleşti, toplumlar tüketim toplumu haline geldi. Ülkelerin sömürgeci politikaları ise yeni değil. Beş asra dayanan işgaller ve sömürgeleştirilmiş topraklar, özellikle Güneydoğu Asya ve Afrika’da bilinen acı tabloyu ortaya çıkardı. İşin kötüsü bugün dünyaya insan hakları ve özgürlük deri veren Batılı aktörler, zenginliklerinin önemli bir kısmını sömürdükleri topraklardan ve kötüleştirdikleri insanlardan elde etmişlerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.