Kaşıkçı Olayı'na Soçi'den Bakmak
Suudi Arabistanlı Nobel Ödüllü bir gazeteci Suudi Arabistan konsolosluğuna geliyor, giriş görüntüler var ama çıkış görüntüleri bulunmuyor.
Bu olayın çok kriminal ve polisiye tarafına girmeyeceğim.
Birincisi çok açık ve net görünen bir olay ki, ABD’nin Ortadoğu bölgesinde uygulamış olduğu strateji, yalnızca Ortadoğu değil aynı şekilde Güney Asya’daki İslami toplumlar üzerinde de uygulanmaya çalışılıyor. Artık İslam’ı İslam ile yok etme stratejisi uyguluyorlar. Kısacası Müslümanı Müslümana kırdırıyorlar.
Bunu devam ettirecek bizim bölgemiz için çok kritik bir problem var. Ne zamana kadar ki Türkiye için bu problem, Bölgesel sözde Kürdistan’ı kurdurana kadar…
Birinci madde olarak şimdi bunu bir kenara koyalım.
Şimdi ikinci madde;
İslam’ı İslam ile yok ettirme meselesinde İslam’ın içindeki farklı şeriat unsurlarını birbirlerine kırdırarak ve uzlaşmaz çelişki yaratarak bu bölgeyi süpürüyor.
Yani Sünni-Şii çatışması…
Şimdi burada bir şey söylüyorlar; “Sünni İslam’ın lider aktörü Suudi Arabistan’dır.” Oysa ki Sünni dünya Vahhabiliğin Sünnilik ile zaten tarihsel süreç içerisinde uzlaşmaz bir çelişki ve hayati çatışma içinde olduğunu biliyor. İslami dünyanın kendisi bunu biliyor. Ve bunu Sünni İslam’ın liderliği olarak kabul etmiyor.
Şimdi bir yandan ABD, Suudi Arabistan’ı veliaht prens eliyle bölgesel bir temizlik, süpürme harekatı yaparken öte yanda Mısır’ı kenarda rezerv olarak tutuyor. Yani Suudi Arabistan’ı bu İslami dünyada belirlenmiş olan plan ve stratejileri hayata geçirici aktör olarak tutarken, onun yıpranmışlığının ardından piyasaya süreceği bir Mısır’ı elde tutuyor. Mısır’ı devreye soktuğunda Sünni dünyanın liderlik konusunda çok fazla itirazı olmayacaktır. Bunu İslam dünyası da biliyor, ABD’nin kendisi de biliyor.
Şimdi burada Suudi Arabistanlı gazeteciyi özellikle Türkiye’de neden böyle bir operasyona tabii tutturdular? İkincisi niye İstanbul?
Şimdi şöyle diyebilirler, “efendim Cemal Kaşıkçı İstanbul’da olduğu için burada operasyon yapılmıştır.” Ama Cemal Kaşıkçı sadece İstanbul’da değil ki, dünyanın her yerinde bulunuyordu.
Yani böyle bir operasyona gerek yoktu ki, öldürmek isteseler her an başka bir ülkede öldürebilirlerdi.
Ama Türkiye’de bunu yaptırmalarının benim yorumumca bir nedeni var. Bir kere Türkiye’ye çok büyük bir gözdağı veriyorlar.
Şimdi şöyle bir şey düşünülüyorsa herkes aklını yemiş demektir. “Efendim böyle bir operasyonun yapılmasına Arabistan’daki veliaht prens bağımsız olarak karar verdi.” Buna inanılıyorsa düşünenler aklını yemiş demektir.
Bu veliaht prense ABD, talimat vermemiş olsa, ABD böyle bir operasyonun önünü ona açtırmamış olsa o böyle bir şey yapabilir mi?
Bu kadar serin kanlı bakıyorlar olaya; “Efendim müfettiş göndereceğiz de, dışişleri bakanımız gidip görüştü de, efendim biz bunları görüştük de falan filan…” Neyi görüştünüz kardeşim?
Bunu niye Türkiye’nin üstünde bırakıyor?
Bölgenin üç tane büyük ve iddialı devleti var. Türkiye, İran ve İsrail…
Şimdi İsrail bir Yahudi devleti. ABD, Batı ve güçlü finansörler açısından İsrail bölgede tercih edilen devlet.
Türkiye, Müslüman çoğunluklu bir ülke.
İran, İslamist bir ülke.
Şimdi İran ve Türkiye’yi savaştıramazsınız. Niye?
Çünkü ikisi de biliyor birbirleriyle savaşırsalar ikisi de yıkılacak ve bir beka tehdidi yaşayacaklar.
1600’lerin başında iki ülke bunun farkına varmış ve Kasr-ı Şirin’i imzalamışlar, arada bir sınırlar bir sağa bir sola değişmiş o kadar.
Peki İslam coğrafyasına geri döndüğümüzde kimle kimi savaştırabilirsin?
Suudi Arabistan ile İran’ı savaştırırsın. Suud’un yanına Birleşik Arap Emirlikleri’ni eklersin, diğer taraftan Ürdün’ü eklersin ve burada Şii kemeri tamamlanıyor. Ama bir şey farketmiyor ABD’nin bu “strateji dehaları” sen Sünni dünyada bunu yapıyorsun, ama istemediğin İran güçlendi şimdi?
Şuan İslam dünyasındaki en güçlü aktör İran oldu.
Şimdi Türkiye burada bazı senaryoları bozma yönünde oyunun içine girince Türkiye’ye bir tek şey söylediler.
“İstanbul gibi bir yerde işte böyle bir operasyon yaptırırız, seni de dünyada itibarsız kılarız. Bu meselede öyle bir algı yaratırız ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti güvensiz bir devlettir.”
Suudi Arabistan başkonsolosluğuna bu gazeteci geliyor, 28 Eylül’de başvurmuş buraya. Demişler ki, tamam işlemlerini yapıyoruz şu gün şu tarihte gel, gitmiş sabahtan. Ondan sonra demişler ki öğlenden sonra gel, geldiğinde konsoloslukta hiç kimse yok, yani müraacatçı yok kimseye randevu vermemişler. Türk çalışanlara izin vermişler ve orayı bir kere boşaltmışlar. Ayrıca konsolosluğa girdiği arka kapıdan girerken fotoğraflar çekilmiş. Kim çekti bunları? Mit mensupları mı çekti bunları? CIA mı? MOSSAD mı?
İlk defa Amerikan basınında yayınlandı…
Hiç kuşkusuz ki Türkiye unsurları Cemal Kaşıkçı’yı izliyordu. Ama Viyana konvansiyonuna göre büyükelçilik, başkonsolosluk ya da idari ateşelik her neyse bunlara müdahale edemiyorsunuz.
Çünkü diğer ülkenin ana toprağı sayılıyor, izin vermedikleri sürece buralara giremezsin, operasyon yapamazsın. Buraya kadar her şey tamam.
Şimdi ne diyorlar burada “Türkiye bunu koruyamadı.”
Başka?
Diyorlar ki, bakın siyasal iktidarın Ortadoğu’da, İslam dünyasında bir egemenlik bir hükümranlık şeklindeki bütün girişimleri, çabaları, ortaya çıkışlarının hepsi anlamsızdır. Bu hedeflere ulaşma şansları yoktur, hedefleri birer ütopyadır.
Daha önce yine benzer bir olay olan Rusya Büyükelçisi Karlov suikastidir. Rusya ile Soçi’deki mutabakat bu bölgede silahsız bölge yaratma meselesi hayat geçiriliyor ve akabinde böyle bir olay oluyor. Bu olayın İdlip ile birebir alakası vardır.
Diyeceklerim şimdilik bu kadar…
Esen kalın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.