ZAMAN BU
Zaman bu… Sana başka bana başka… Evde başka, metroda başka, uyurken başka, maçı televizyondan izlerken başka, stadta bambaşka… Nerede, kiminle, hangi yerde olduğunuza göre akıp gidiyor… Önemli olan onun avuçlarımızın içinden kaybolup yitip gitmesini engelleyebilmek… Bu ne kadar mümkün? Zor… Ama hissedebileceğimiz her bir saniyenin içini doldurabilmek var ya, işte o bizim elimizde…
Aslında zaman olmadan hayat olmaz, o akıp gidecek ki hayatın ahengi uzayıp gitsin. Çeşmeyi açtınız, suyun akması için ona ihtiyaç var, zamana ihtiyaç… Ateşe yumurtayı koydunuz haşlamak için, e o olmadan nasıl olacak? Yani zaman, bütün faaliyetlerin motoru… O akmadan iş olmaz… O olacak ki faaliyet olsun. Hani fizik biliminde kuvvetin bir tanımı vardır, iş yapabilme kabiliyeti diye. İşte aslında, avucumuzun içinde hissedemediğimiz, gözlerimizin göremediği ama her türlü faaliyetin muhtaç olduğu şeydir zaman…
O kadar da kıymetli ki sayı ile vermişler, ve hesabını da soracaklar. “Nerede harcadın ve nasıl harcadın?” diye… İşte onun her saniyesini ne ile dolduracağımız var ya, işte onu irade-i cüziye olarak bize vermiş yaratan. Dedik ya o her şeyin dinamosu. Mesela ciddi iş hayatı, zaman yetmez. Ama bir şey beklerken de geçmek bilmez…
Zamanın profesörü olan Einstein’a sormuş zamanın Amerikan Başkanı Roosevelt: “ Nedir bu izafiyet teorisi üstat?” Einstein, “Bakın Sayın Başkan” demiş… “Nasıl ki kor ateş üzerinde yürüyen birine bir dakika bir saat gibi geliyorsa hoş bir muhabbetin ortasında olan kişiye de bir saat bir dakika gibi gelir…”
İşte tam da budur izafiyet teorisi… Onun için ne demişler “Kim olduğun değil, kiminle olduğun.” Yani zamanını kiminle ve ne ile geçirdiğin önemli.
Siz, siz olun vaktinizi hep ona yaraşacak değerde şeylere harcayın… Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle esen kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.